Batı Afrika'da bir insanın gölgesine çivi çakmak veya bıçak batırmakla cinayet işlendiğine inanılıyordu. Zira onlarda hayal, modelin yerini tutmaktadır ve onun özelliklerine sahiptir.
Avrupalı bir ressam bir gün Yerlilere ait bir koyun sürüsünün resmini yapar. Sonra tablosunu koltuğunun altına koyup, yola düşmek ister. Sürünün sahibi Yerliler bir an paniğe kapılırlar, bir kaos yaşanır. Ressam'ın tabloyu götürmesinden tedirgin olurlar, bunlar bizim yaşamımız için çok önemli, nereye götürüyorsun diye tepki gösterirler.
Sürüsündeki koyunun resminden bile ayrılamayan ilkel insan nerede, ona verilen her şeyi -ruhu da dahil olmak üzere- değersizleştiren modern insan nerede :)
Aslında bu hikâye, kimin “ilkel” kimin “medenî” olduğuna dair ezberi ters yüz ediyor. Yerlilerin bir resme bile sahip çıkması, onların eşyaya değil anlama değer verdiğini gösteriyor. Modern insan ise elindekini tüketip yitirdikten sonra bile ne kaybettiğinin farkında değil. Belki de asıl ilkel olan, ruhunu ve aidiyetlerini bu kadar kolay elden çıkaran bizleriz.. :)