Saray yıkılmış, halk kendi evini yıkıp çadıra taşınmıştı. Yağmur, sel, ardından çığ, üstüne deprem… derken kar bastırmıştı. Ve yollar kapanmıştı.
İmparator, sabah sıcak su yerine kar suyunu ısıtıp içerken vezirlerinden biri içeri daldı.
— Efendim, bayrağı indirdik! — Neden?! — Düşman Krallık yine diken gönderdi. Not da bırakmışlar. — Ne yazıyor? — “Siz o kadar acizsiniz ki bayrak bile asamazsınız.”
İmparator başını yere eğer. Sırtındaki battaniyeyi omzuna alır, elini sallar:
— Hadi yine iyiler. Bizi tanıyorlar.
O sırada ikinci vezir girer:
— Efendim… dayınız isyan etti. — Ne?! Hangi dayım? — Hani geçen sene sizinle birlikte tarla süren. — Haa… o mu? Onun traktörü mü vardı? — Hayır efendim, ordu kurmuş. — Aynı şey.
---
Düşman Krallık Sarayı
Düşman imparator gülümserken tahtına oturur:
— Hanlık hâlâ yaşıyor mu? — Evet efendim. Bayraklarını indirmişler. — Harika. Onlara biraz daha diken gönderin. Bu sefer büyük boy. — Not olarak ne yazalım? — “Tahtınız yoksa sandalye yollayalım mı?”
---
Hanlık Sarayı Kalıntısı
İmparator elçilerini toplar. Üç kişi önünde diz çöker:
— İsimleriniz nedir? — Ben efendim... "Yarıboş Tenekel", keşif uzmanıyım. — Ben "Topuklutan", iletişimciyim efendim. — Ben "Börekbıyık", harita uzmanıyım.
— Güzel. Batıya gideceksiniz. Ama dikkatli olun. Biz buradayken bile üç kere doğa tarafından dövüldük. Siz oralarda neler görürsünüz, Allah bilir. — Peki efendim. Görevimiz nedir? — Batı güçlü mü? Orada kalınacak yer var mı? Ve... başka düşmanlar var mı?
Yola çıkarlar.
---
Yolculuk – Keşif Elçileri
Elçiler bir dağ geçidinde yürürken konuşurlar:
— Oğlum sizce batıda ne vardır? — Ben geçen rüyamda bir dükkân gördüm. İçinde sıcak çay vardı. — Hadi ya? Çay mı? — Evet. Ve... kaşarlı gözleme...
Hepsi durur. Gözleri dolar.
— Bence batıda sıcak su yerine çay var.
Birden karanlık bastırır. Soğuk artar. Ancak devam ederler.
---
Hanlıkta Karışıklık
Vezirlerden biri imparatora koşar.
— Efendim! Amcanız da isyan etti! — O da mı? — Evet. “Sandalye bile taht değilken sen nasıl imparator oldun?” demiş.
İmparator başını tutar:
— Dayım bir taraftan, amcam bir taraftan, halk da göç istiyor… — Ne yapacağız efendim? — Samanla sarayı inşa etmeye başlayın. — Saman mı? — Evet. Tahtayı yakıt yaptık. Başka ne kaldı? — Para efendim… — Düşman Krallık’tan borç aldık. Ama içlerine casus soktum. Yakında çöküş başlayacak.
---
Düşman Krallık – Casus Raporu
Bir mektup gizlice Hanlığa ulaşır. İmparator açar:
> “Görev tamam. Düşman veziri zehirlendi. Ancak ben de açığa çıktım. Veda zamanı. Yaşasın Hanlık. – Kod Adı: Gıdıklayan Ayak”
İmparator gözyaşlarını tutamaz.
— Gerçek bir kahramandı… belki de tek kahramanımızdı.
---
Son Sahne – Yeni Tehditler
O sırada kuzeyde başka bir imparatorluk güçlenmeye başlar. Güney’de başka bir krallık genişler.
Hanlık haritası daralırken, İmparator içinden geçirir:
> “Biz hâlâ bu dünyada tanınmıyoruz. Ama herkes bizi bir kez yendiğini hatırlıyor. O yüzden hâlâ hayattayız.”
Ve batıya gönderilen elçiler, ilk kez karşılaştıkları bir teknolojiye bakarlar:
— Bu… bu nedir? — Hareket eden bir araba efendim. — Bizde bu sadece düşlerde olurdu…