Beyler, Zamanımızın Bir Kahramanı bir tek kişinin portresi değildir; kuşağımızın gittikçe artan kötülüklerinden yaratılmış bir portredir. Bana bir insanın bu kadar kötü olamayacağını söyleyeceksiniz yine; ben de diyeceğim ki, madem bir sürü trajik ve romantik haydutun varlığına inandınız, neden Peçorin gerçeğine inanmıyorsunuz? Yoksa bu kişideki gerçek payı sizin istediğinizden daha mı fazla? Henüz yirmi yedi yaşındayken bir düelloda yaşamını yitiren Lermontov’un tek romanı Zamanımızın Bir Kahramanı, bugün dünya edebiyatının başyapıtları arasında. 19. yüzyıl Rus edebiyatının en büyük şairlerinden Lermontov’un bu romanda yarattığı Peçorin karakteri ise, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de edebiyat dünyasının en çok tartışılan karakterlerinden. Döneminin toplumsal yaşamının eleştirel bir tablosunu çizen bu romanı, Ülkü Tamer’in benzersiz Türkçesiyle sunuyoruz.
... senin kişiliğinde özel, yalnızca sana özgü bir şey, mağrur ve esrarlı bir şey var. Ne söylersen söyle, alt edilemez bir güç var sesinde. Hiç kimsede kötülük böylesine çekici değildir. Hiç kimsenin bakışı öylesine mutluluk vermez karşısındakine. Kişisel üstünlüklerinden hiç kimse senin gibi yararlanamaz. Ve hiç kimse senin gibi derinden mutsuz olamaz, çünkü herkes öyle olmadığına inandırmaya çalışır kendini.
Uzun zamandır kalbimle değil, aklımla yaşıyorum. Tutkularımı, davranışlarımı sıkı bir dikkatle ölçüp biçiyorum, ama hep dışarıdan, içine girmeden. İki insan var benim içimde: Biri sözcüğün tam anlamıyla yaşıyor, öteki ise düşünüyor ve onu yargılıyor. Birincisi bir saat sonra vedalaşabilir sizinle, bir daha arayıp sormaz sizi, öteki ise ...
Kaçımız açık yüreklilikle şu cümleleri kurabiliriz?
Sevgim hiç kimseye mutluluk getirmedi. Çünkü sevdiğim insanlar için hiçbir özveride bulunmadım. Kendim için, kendi zevkim için sevdim onları. Onların duygularım, sevinçlerini, acılarını arsızca sömürerek kalbimin tuhaf bir gereksinimini giderdim. Ama hiçbir zaman doyuramadım kalbimi. Tıpkı, açlıktan bitkin düşmüş birinin uykuya dalınca rüyasında çok güzel yemekler, köpüren şaraplar görünce, hayal gücünün göksel hazlarını zevkle içine çekince kendini hafiflemiş hissettiği, ama uyanmasıyla birlikte her şeyin kaybolduğu, hayallerin uçup gittiği, geride yalnızca daha da güçlenmiş bir açlığın kaldığı gibi!
Dünya için büyük bir kayıp sayılmaz benim yokluğum. Üstelik canım da sıkılıyor bu dünyada... Arabası henüz onu almaya gelmediği için baloda uyuklayan biri gibiyim.
Benim için evliliğin büyülü bir anlamı vardır: Bir kadını ne kadar büyük bir tutkuyla seversem seveyim, yalnızca, onunla evlenmek zorunda olduğumu bana hissettirmesi sevgimin bitmesi için yeterlidir! O anda taşlaşır kalbim, bir daha da ısınmaz. Bundan başka her türlü fedakarlığa hazırımdır. Hayatımı da, onuru mu da yirmi kez koyabilirim ortaya... Ama özgürlüğümü asla vermem.
Ruh acı çekerken, haz duyarken inceden inceye yorumunu yapar her şeyin ve bunun böyle olması gerektiği sonucuna varır. Fırtınalar olmasa, sürekli güneşin onu kupkuru yapacağını bilir ruh. Kendi yaşamının derinlerine iner, sevilen bir bebek gibi okşar kendini veya cezalandırır. Ancak bu yüksek bilinç düzeyinde Tanrı'nın adaletinin bilincine varabilir insan.