Schopenhauer’in radikal kötümserliği, onun felsefesini mutluluk düşüncesiyle bağdaştırma girişimlerini daha doğmadan boğar. Schopenhauer’e göre yaratıkların en mutsuzu insandır ve her türlü oluşun kaynağı olan irade, dünyadaki bütün kötülüklerin çıkış noktasıdır. Dünya kötü bir yerdir ve kötülüğünün en belirleyici yönü, acı ve mutsuzluğun her yerde hazır ve nazır oluşudur.
Mutlu Olma Sanatı, iyimser dünya görüşüne karşı çıkan ve yaşadığımız dünyayı olası dünyaların en kötüsü sayan Schopenhauer’den umulmadık bir kılavuz. Adını felsefe tarihine kötümser olarak yazdıran filozofun bu küçük kitabı, mutluluğa ulaşma çabası olarak hayata dair pratik bir felsefeyi de olanaklı kılıyor.
Kitap bir oturuşta okunabilecek incelikte görünebilir ama cümlelerin sizi götürdüğü derinlik ve kendinizi sorgulama durumu buna biraz engel oluyor.
Alman filozofun kırk beş maddelik hayat kuralı avcumuza sihirli bir anahtar bırakmıyor, bize mutlu olmanın zor değil aynı zamanda imkânsız olduğunu söylüyor. İmkânsız bir şey için çabalamaktan ziyade anı yaşamanın, sağlığın ve neşenin mühim olduğunu hatırlatıyor. En çok dikkatimi çeken bize hayal gücünü dizginlemekten ve özkısıtlamadan bahsediyor olması oldu.
Kitabın en sevdiğim cümlelerinden: “Sağlık olduğunda her şey bir zevk kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur.” s.44
Bu kitap bana bir hedef tahtasına tutturulmuş mutluluğu vurmaya çalışan bir ok gibi hissettirdi. Oku atan el de yabancı değil tabii..
Hayat planlarımızda en sık, hatta neredeyse zorunlu olarak dikkate almadığımız ve hiç hesaba katmadığımız şey, zamanın bizzat bizde meydana getirdiği değişimlerdir.
Yani bizi asıl hedefimize yaklaştırdığı umuduyla her an koşullar dairesinde karar vermek zorunda kalırız. Böylece mevcut koşullar ve asıl niyetlerimiz, ayrı yönlere doğru çekilen iki farklı kuvvetle karşılaştırılabilir ve buradan ortaya çıkan diyagonal, bizim hayatımızdır.
Sonuç olarak aptallıkların en büyüğü, sağlığını feda etmektir, her ne için olursa olsun: İş için, eğitim için, şöhret için, terfi için, şehvet ve anlık zevkler için. Tersine: Ne var ne yoksa, her zaman sağlığın ardından gelmelidir.
--Rahatlık ve güvenlik, yaşlılığın asıl ihtiyaçlarıdır: Yaşlılıkta bu yüzden her şeyden önce para sevilir-- eksilen güçlerin yerine. Yanı sıra aşkın zevklerinin yerine yemek yemenin zevkleri geçer. Görme, seyahat etme ve öğrenme ihtiyacının yerini öğretme ve konuşma ihtiyacı alır. Fakat çalışma, müzik, hatta tiyatro sevgisini koruması yaşlı insan için bir mutluluktur.
Hayatın ilk yarısını, ikincisinin yanında pek çok avantaja sahip olsa da, talihsiz kılan şey, hayatta muhakkak karşılaşacağı varsayımından hareketle mutluluk arayışına çıkmaktır. Durmaksızın kırılan umudun ve memnuniyetsizliğin kaynağı budur.
Demek oluyor ki soyutlayabilmeliyiz, her meseleyi ona ait olan zamanda düşünmeli,yerine getirmeli, tadını çıkarmalı, ona katlanmalı, diğer her şeyle ilgili olarak endişelenmeyi bir kenara bırakmalıyız - adeta düşüncelerimizin çekmeceleri olmalıdır ki birini açtığımızda diğerlerini kapayalım.