Kızıl Veba - Jack London Yorum : Jack London çok beğendiğim yazarlardan birisidir. Kitabını elime aldığımda etkili tasvirleri ile beni adeta anlattığı olayı yaşatacağını bildiğimden heyecanla ceviririm sayfaları. Anlatımı da yoğun tasvirlere rağmen oldukça akıcıdır. Bu eser alışılagelmiş tarzından biraz farklı aslında . Çünkü diyalog öğelerine biraz daha fazla yer verilmiş. Kitap ' Kıyamet Sonrası Edebiyat ' tarzında bir eser. 1910 yılında yazılmış ama 2070 yılında geçiyor 2013 yılını yani neredeyse günümüzü anlatıyor. Çok büyük bir salgında sağ kalan bir avuç insanın mücadelesi ekseninde geçmişe ,insan medeniyetine yolculuğa çıkarıyor bizi. Medeniyetin ,bilimin önemi yüceltirken insana kattığı manevi değerlerde sorgulanıyor. 110 yıl önce yazılmış olmasına rağmen Korona süreciyle şaşırtıcı benzerlikleri de var. Ayrıca bilimsel ve toplumsal yapı ile ilgili de oldukça doğru tahminlerine rastlıyoruz yazarın. Bir yönü ile aslında ışıkta tutuyor bizlere. Sonuç olarak herkese tavsiye ediyorum bu güzel ve ölümsüz eseri
Jack London’un Kızıl Veba adlı eseri, insanlığın bir salgınla yıkılıp uygarlığın sıfırlanmasını konu alır. 2073 yılında geçen hikâyede, yaşlı bir profesör torunlarına 2013’te dünyayı yok eden büyük salgını ve modern medeniyetin çöküşünü anlatır.
Roman; medeniyetin kırılganlığı, doğa karşısında insanın çaresizliği ve bilginin unutulma tehlikesi üzerine düşündürür. London, 1912’de yazdığı bu eserde, günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan çarpıcı öngörüler sunar.
Kısa ama etkili anlatımıyla Kızıl Veba, distopik edebiyatın öncülerinden biri olarak okunmaya değer klasikler arasında yer alır.“Kızıl Veba”, 2013 yılında dünya üzerinde hızla yayılan ölümcül bir salgının ardından uygarlığın tamamen çöküşünü ve insanlığın ilkel hayata geri dönüşünü anlatıyor. Roman, 2073 yılında geçer. Bir zamanlar üniversite profesörü olan yaşlı bir adam yani James Smith, torunlarına büyük salgından ve öncesindeki modern dünyadan bahseder.
Medeniyetin kırılganlığı: Roman, teknolojik ilerlemenin ve modern uygarlığın aslında ne kadar kolay çöktüğünü göstermekte.
Doğa ve insan mücadelesi: İnsan, doğa karşısında güçlü gibi görünse de bir virüs her şeyi sona erdirebilir.
Roman, salgın öncesi zengin-fakir ayrımına da değiniyor ve bir felaket geldiğinde herkesin eşitlendiğini, sınıf farklarının bir anlamının kalmadığını gösterdi bizlere
Jack London, sade ama etkili ve akıcı bir dil kullanmıştır. dönemin kaygılarını ve kapitalizmin yarattığı eşitsizlikleri eleştirmeyi sürdürür.
Konusu oldukça ilginç ve roman olarak yazılsaydı Stephen King'in Mahşer'ine benzeyecek türde verimli bir konu 'dünyanın sonu' teması. Salgınlar, afetler ve kıyamet konuları zaten hem filmlerde hem de kitaplarda merak edilir ve sevilir.
London'ın bu tema üzerinde seçtiği tarzı da çarpıcı buldum. Kısa ama tatmin edici bir hikaye yazmış. Sosyolojik anlamda bahsettiği örnekler de dikkatimi çekti. Herkesi etkileyen tehlikeli durumlarda birçok kişinin daha fazla sorun çıkarması sadece bir kurgu değil. Bunları bizzat kendi ülkemizde de gördük.
Zaten zaman fark etmeksizin olağanüstü boyutta tehlikeli olan birçok olayda her şeyin tekrar ettiğini bu kısa kitaptan bile görebilirsiniz.
Aslında uzun uzun yorum yapılabilir ama herkesin okumasını ve dikkatini çeken şeyleri hikayenin içinden kendilerinin keşfetmesini öneririm.