Gorki’nin Rus tarihinin 19. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl başlarına uzanan çok önemli bir dönemine ışık tutan otobiyografik üçlemesi, aslında kendini ve içinde yaşadığı dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasının hikâyesidir. Bu çaba, Ekmeğimi Kazanırken’de artık hayata atılan yeniyetmelik çağındaki Gorki’yi 19. Yüzyıl Rusya’sının katı gerçekliğiyle yüz yüze getirir.
Üçlemenin ilk kitabı Çocukluğum’un sonunda dedesi tarafından “Var git insanların arasına karış…” sözleriyle dünyaya salındıktan sonra, ayakçılıktan bulaşıkçılığa, kuş yakalamaktan bir ikonografi atölyesinde çıraklığa kadar birçok farklı işte çalışır. Biz de garip ve hüzünlü hayat yolculuğunun farklı duraklarında bu halk çocuğuna eşlik eder, daha sonra yapıtlarına esin verecek olağanüstü canlı çok sayıda karakterle tanışırız. Kitaplar aracılığıyla gerçeklikten kaçıp sığındığı, ama görev çağırdığında terk etmeye hazır olduğu düş dünyasında onunla birlikte geziniriz.
Hatırlarsan, Hazreti Davud, ‘bilinçsiz adam yüreğinden Allah yoktur der,’ diye buyurmuştu, bak bilinçsizler daha ne zaman bunu söylemişler. İnsan, asla Allahsız olamaz!
Gözlerimin önünde pisi pisine ölen iyi insanların sayısını hatırlamak bile beni korkutuyor. Bütün insanlar, ömürlerini tüketip ölür, bundan tabii bir şey olamaz. Ama dünyanın hiçbir yerinde insanlar, bizde, Rusya’da olduğu kadar, ömürlerini böylesine çabuk, böylesine boş yere tüketmez…
İnsanlar arasındaki fark onların aptallık derecelerindedir. Bazıları daha akıllıdır. Ötekiler daha az akıllıdır, bazıları ise büsbütün aptaldır. İnsanın akıllı olması için iyi seçilmiş kitaplar okuması gerekir.