...karşı karşıya olduğu şey çözülmez bir ikilemdir: madde ya da tine, nesne ya da özneye, gerçek ya da ideaya özlem duymak. Ve bu alternatifler arasında mutlağa duyduğumuz arzu yok olur.
Kimi zaman ortak bir mutlak özlemi aracılığıyla bütünleşmeye ulaşabiliriz, fakat bu, farklılık(lar)ımızı sürdürdüğümüz ve bizi birleştiren enerjinin saflığını koruduğumuz sürece mümkündür.
Ötekini bir nesne değil, benden farklı ve tamamlanmamın vazgeçilmez paydaşı olan bir özne olarak algılamalıyım. Böylece diyalektik süreç bir nesne ve özne arasındaki ilişki için değil, nesnel olarak birbirlerinden farklı iki özne arasındaki ilişki için geçerli hale gelir.
Sınır ve sınırsızlığı bana sağlayacak olan ötekidir. Yaşamı sonlu şekilde deneyimlerken onu sonsuzlukla ilişkilendirerek gelişmeye yazgılı olan ötekidir.
Özümüzdeki biz olabilmeyi istemek, -kendimizi bilmek de dahil olmak üzere- yalnızca bilmek ile sınırlanamaz; varlığımızı gerçekleştirmek daha fazlasının arayışındadır.
Mutlak ile ilişkimizi koruyan bilgiden ziyade arzudur. Bilgi sahiplenmeyi amaçlarken, arzu sahiplenilemez olanı ister, çünkü onu görelilikten muaf tutan budur.