Maksim Gorki’nin 1906’da sürgünde yazdığı romanı Ana, toplumcu gerçekçilik akımının başyapıtlarından biri kabul edilir. Rus proletaryasının Çarlık Rusya’sına karşı verdiği devrimci mücadelenin romanıdır. Eser, fabrikalarda zor şartlarda çalışan binlerce işçiden biri olan Pavel’in özgürlükçü fikirlerine başlangıçta korkuyla yaklaşsa da, sonradan onun ilkelerine sahip çıkarak devrimin meşalesini taşıyan kadınlardan biri olan annesi Pelageya’nın hikayesini anlatır. 1905 Devrimi öncesi Rusya’nın toplumsal panoramasını ustalıkla yansıtan Ana aynı zamanda yeni bir düşünce ve toplumsal uyanışın simgesi haline gelmiştir.
Gorky'nin vermek istediği mesajı da, bu fikri iletirken kullandığı hikayeyi de çok beğendim.
Temelde Emile Zola'nın Fransa'yı anlatan kitaplarındaki gibi, işçi sınıfın emeklerinin sömürülmesi, bir takım farkındalık sahibi kişilerin de haklarını aramasını konu alıyor.
Muhteşem bir klasik eser. Roman gibi okuma arzusunda olanlara da çok şey katacaktır. Rus Devrimi'ni anlamak isteyenler için de akıcı hem de üst üste detaylı bilgiye boğmayan bir anlatımı var. Konuyla ilgilenenler için ısınma adımı sayılabilir.