“Dünya, göğsünde taşır çatlak bir aynayı; güneşin bıçaklarıyla yazılmış tüm hatalar. Şehirler, dişleri dökülmüş bir canavar gibi uzanır ufukta: Sessiz, kibirli, yorgun. Ve rüzgâr, fısıldar: ‘Siz, kendi gölgenize sığındınız!’ İkisi de bilir: Her fırtına bir tohum saklar ve her çatlak, yeni bir kökün yoludur.”
Oğuzhan Öcal, bilimkurgunun soğuk açılımlarını duygunun sıcak dokunuşlarıyla harmanlıyor. Tulpar’ın Çığlığı, teknolojik bir felaket senaryosu gibi gözükse de içinde kaybolduğumuz modern dünyaya ayna tutan bir hikâye. Alaz’ın liderlik becerileri hem stratejik hem de insani boyutlarıyla çizilirken; Yelda’nın merhameti, Umay’ın zekâsı ve küçük Kaan’ın masumiyeti, duvarların ardındaki insan yüzünü unutturmuyor.
Romanın kalbi, kalkanlı fanuslar ve dışarıdaki isyan arasında atan bir umut. Oğuzhan Öcal, distopik detaylarıyla oksijen kıtlığı yaratan atmosferi, mitolojik efsanelerle yumuşatarak okurun ruhuna nefes aldırıyor. Cam fanusların içine sıkışan insanlığa “gerçekliğin ötesine bakın” diyen meta-sahne hem felsefi sorular soruyor hem de heyecanı hiç düşürmüyor. Tulpar’ın Çığlığı, etkileyici savaş sahneleri ile iç hesaplaşmaların dengeli buluşması, Türk bilimkurgusuna yeni bir perspektif sunuyor.