Tarih kitapları çoğu zaman ya çok kuru ya da çok yüzeysel olur. Ama Halil İnalcık bu dengeyi ustalıkla kuran ender isimlerden biri. Kısa Osmanlı Tarihi tam da adının vadettiği gibi, kısa ama derin, öz ama doyurucu bir anlatım sunuyor.
Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan çöküşüne kadar geçen yaklaşık altı yüzyıllık süreci, 128 sayfalık bir metne sığdırıyor. Bu kadar kısa bir metinle bu kadar yoğun bilgi aktarımı mümkün mü derseniz, Halil İnalcık mümkün olduğunu gösteriyor.
Kuruluş dönemindeki uç beylikleri, gaza anlayışı ve Bizans sınırındaki hareketliliği anlatırken, satır aralarından tarihsel çözümleme akıyor. Yükselme döneminde devlet yapısının nasıl sistemleştiğini, Kanuni’nin adalet anlayışını, Lale Devri’nin sadece bir zevk düşkünlüğü dönemi olmadığını da öğreniyorsunuz.
Kitabın en etkileyici yanlarından biri, Osmanlı’nın sadece bir savaş makinesi değil, aynı zamanda bir medeniyet taşıyıcısı olduğunu göstermesi. İnalcık, ekonomiden hukuka, toplumsal yapıya kadar birçok unsuru yalın bir dille aktarıyor.
Bir imparatorluğun yükselişini ve çözülüşünü okurken, sadece geçmişi değil bugünü de düşünüyorsunuz. Zira bu kitap, Osmanlı’nın tarihini anlatırken aslında bir milletin uzun yürüyüşüne de ışık tutuyor.
Kitabı elime ilk aldığımda “tarih ne kadar farklı anlatılabilir ki?” diye düşünüyordum. Ama birkaç sayfa sonra kendimi uç beyliğinin tozlu yollarında, saray koridorlarında, cephe hattında buldum. Bazı yerlerde durup düşündüm, “bu topraklar neler görmüş, neler atlatmış” diye. Halil İnalcık, sadece tarih anlatmıyor o tarihi sana yaşatıyor. En çok da Osmanlı’nın sadece bir savaş devleti değil, bir adalet ve düzen arayışı olduğunu öğrenmek etkiledi beni. Tarihle arası mesafeli olanlara bile iyi gelecek bir kitap.
Tarihe hep uzaktan bakarız, “olmuş, bitmiş” der geçeriz. Ama Halil İnalcık bu kitabıyla bizi o günlerin içine alıyor. Sanki Anadolu’nun işgali, Erzurum’da toplanan insanlar, mecliste yükselen sesler bugün yaşanıyormuş gibi. Kitabı okurken sadece bir tarih anlatısı değil, bir direnişin ruhunu hissediyorsunuz.
Kitapta 1908’den başlayıp Lozan Antlaşması’na kadar uzanan koca bir dönem, sade ve düzenli bir dille anlatılmış. İnalcık, Mustafa Kemal’in liderliğine geniş yer verirken, Sevr, Mudanya, Lozan gibi dönüm noktalarına sağlam analizlerle yaklaşıyor. Ancak sadece büyük isimler yok burada. Anadolu insanı, halkın dayanışması ve “milli irade” kavramı da kitabın ruhunu oluşturuyor.
Benim en çok etkilendiğim nokta, tarafsız ve belgeli anlatımı oldu. Dengeyi çok iyi kurmuş. Bir tarihçi gibi anlatıyor ama bir romancı gibi hissettiriyor.
Tarihe ilgi duyanlara değil sadece, bu toprakların nasıl savunulduğunu, ne bedellerle kurulduğunu anlamak isteyen herkese… Üniversite öğrencileri, öğretmenler, hatta lise çağındaki gençler için bile okunabilir bir kaynak.