Mustionline.10

@mustionline10
Üye
calendar_month Eylül 2025 tarihinde katıldı
İletiler
#Şiir - @mustionline10
İleti
2a
MECBURİYET ŞARKISI
I. Şehir

bu şehir...
gecelerini bana zimmetlemiş bir harita
her sokak lambasında yüzün var,
her yağmur damlasında sesin.
tramvay raylarına sinmiş bir ayrılık,
otobüs duraklarında bekleyen gölgeler…
ben seni aradıkça
şehrin bütün yolları aynı çıkmaza bağlanıyor.

II. Kadın

bir kadın gittiğinde,
ardında kokusu kalır önce
sonra bir mendil, bir defter, bir kitap,
ve erkeğin içine işleyen
sinsi bir boşluk...
kadın yoksa:
erkek yarım kalır,
şehir yetim kalır,
gece karanlık olur.

III. Aşk

aşk bazen bir pusu gibidir,
karanlık sokakta aniden karşına çıkar.
aşk bazen bir ihanet gibidir,
en güvendiğin yerde sırtını yaralar.
ama aşk dediğin şey,
en çok da bir mecburiyettir:
unutamazsın, kaçamazsın,
çünkü kalbin bir kere imza attı mı
hiçbir mahkeme o sözleşmeyi feshedemez.

IV. Erkek

erkek dediğin,
çoğu zaman suskunluğunda boğulur.
geceleri sigarasına konuşur,
gündüzleri kalabalığa susar.
ama ne yapsa,
gözünün önünde hep aynı satır yanar:
“ben sana mecburum...”
çünkü mecburiyet,
bir duygunun adı değil,
bir kaderin adıdır.

V. Son

şimdi bil ki kadın,
ben senden gitmedim,
sen benden kaçtın.
ama bu kaçış
ikimize de kurtuluş olmadı.
çünkü aşk,
bir kere kanına karıştı mı
yaşamak dediğin şeyin
tam ortasında kalır.
ve işte yine söylüyorum:
ben sana mecburum...
çünkü sensiz olmak,
bu şehirde yaşamamak demek.
369
#Şiir - @mustionline10
İleti
2a
KÜLLERİN ÜLKESİ GAZZE


Bir gün, bütün ezanlar aynı anda susturulacak,
bütün çocuklar aynı anda yetim bırakılacak.
Ben biliyorum.
Çünkü bu toprak, daha önce de ihanete uğradı
kendi kardeşleri ve bütün dünya tarafından.

Her sokakta, unutturulmak için yükselmiş
sessizlik kuleleri var.
Ve o kulelerin gölgesinde, göğe bakan çocuk gözleri…
Adı kayıtlarda yok,
ama çığlığı hâlâ duvarlarda yankılanıyor.

Ben yürüdüm,
yürüdüm Gazze’nin yanan sokaklarında.
Kömürleşmiş bir duvarın üstüne yazılmıştı:
“Vatan, ölümü göze alabilenlerin mirasıdır.”
Yanına bir çocuk, parmağıyla kanını sürmüş:
“Ve ölümü çoktan tüketenlerin.”

İnsanlar ekranlarda alkış tutarken
bir annenin kalbi paramparça oluyordu.
Birleşmiş Milletler kürsüsünde sözler uçuşurken
bir baba, oğlunun defterini kefen yapıyordu.
Kimse görmedi.
Çünkü görmek, ekran icadından önceki bir yetenekti.

Ben soruyorum:
Ne zaman kaybettik ellerimizin duasını?
Ne zaman, suyun kıyısında susuz kalmayı öğrendik?
Hangi şairin defteri yakıldı da
dilimizdeki bütün kelimeler, uçakların gölgesine satıldı?

Şimdi,
bir şehir yanıyor içimde.
Bir yangın ki, külleri bile zehirli.
Ve biz, kendi çocuklarımızı bile
mezarsız bırakıyoruz.

Bir gün, hepimiz birer harf gibi düşeceğiz yere.
Ama o gün geldiğinde
çocuklar toprağı öpecek.
Çünkü bizden geriye kalan tek şey,
yeryüzüne kazınmış bir direniş duası olacak.

Gazze,
adını söyleyen herkesin dilinde
kan tadı bırakıyor.
Gazze,
dünyanın vicdanında açılmış en kara yara.
Ve biz,
bu yarayı her gün yeniden kanatıyoruz.

Ama bilinsin:
Her bomba bir tohum gibi düşüyor toprağa.
Her yıkıntının altında
yeni bir hayat filizleniyor.
Her şehit, göğe açılmış bir dua gibi
gökyüzünü ağırlaştırıyor.

Ben biliyorum.
Bir gün, bütün çocuklar yeniden gülecek.
Bir gün, külleri bile temiz olacak bu toprağın.
Ve o gün geldiğinde,
bütün dünya diz çökecek
Gazze’nin önünde,
çünkü o gün, insanlık yeniden
doğacak küllerin arasından.
406