“Bedenin hayatı kötüdür, bir yalandır. Bedenin hayatının imhası bir nimettir. Bunu özlemle beklememiz gerekir.” der Sokrates.
Schopenhauer, Hayat olması gereken şey değil. Hayat kötü bir şey ve sunduğu tek nimet hiçliğe açılan bir kapı olması demektedir.
Süleyman’a göre Dünyadaki her şey, budalalık, akıl, zenginlik, fakirlik, keyif, keder, hepsi anlamsız, boştur. İnsan ölür ve geriye hiçbir şey kalmaz. Bu saçmadır.”
“Acı çekmenin, düşkünlüğün, yaşlılığın, ölümün kaçınılmaz olduğunu bilerek yaşamak imkânsızdır, kendimizi yaşam, yaşamın getirebileceği tüm ihtimallerden soyutlamalıyız.” der Buda.
kalın mavi camdan bir duvara çarptım hay allah / gözleriniz değil miymiş üç gün üç gece oturdum resmini yaptım bir de baktım paletimde mavi boya bitmiş
Hayattan çok az şey istedim ama o, o kadarını bile esirgedi benden. Azıcık güneş, kırlar, bir lokma ekmek bir lokma huzur, canımı fazla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun ve bir de ne kimseye muhtaç olayım ne el alem bana muhtaç olsun. Bu kadarı bile esirgendi benden, hani yüreğimizin katıldığından değil de, paltomuzun düğmelerini açma üşendiğimiz için dilenciyi başımızdan savarız ya, işte o şekilde.?
İnsanların hep böyle yalancı, hileci, vefasız, nankör, haydut, zayıf, sebatsız, alçak, kıskanç, obur, sarhoş, pinti, tutkulu, kan dökücü, dedikoducu, serseri, bağnaz, iki yüzlü ve budala olduklarını mı sanıyorsunuz
Zevkler ve hazlar arttıkça bunlara karşı duyarlılığımız azalır; alıştığımız şeyleri artık bir zevk olarak hissetmeyiz. Fakat acıya duyarlılığımız tam da bu şekilde artar.