Derste Yahya Kemal'i işlerken hocamızın, Y. Kemal'in hatıra kitabındaki "annem" kısmından duygu dolu cümlelerle bahsetmesi beni hemen bu kitabı okumaya sevk etti. Sahiden de Y.Kemal'in hatıralarına başlarken ilk anlatmaya başladığı "annem" bölümü, beni acıya gark etti. Henüz 13 yaşında bir çocuğun daha o yaşta annesiz kalışını bu kadar acı dolu yaşaması, okuyana ızdırap vermeye yetiyor.
Başlarda yazar çocukluk hatıralarını, doğup büyüdüğü Üsküp’ü, okuduğu mektepleri, evlerindeki hizmetlileri, daha sonra Selanik'e taşınmalarını ve bir süre sonra tekrar Üsküp'e dönmeleri gibi konuları aktarıyor.
Gençlik hatıralarında da 18 yaşındayken okumak için önce İstanbul'a ancak sonra bazı sıkıntılardan dolayı ailesinden habersiz Fransa’ya giderek bir yılda Fransızca öğrenip orada eğitimini tamamlaması ve 9 yıl orada kalması gibi olayları anlatıyor.
Edebî hatıraları ise üzerinde en az durduğu kısım yazarın. Fransa’da iken geliştirdiği edebî yetkinliğini, daha sonraları kaleme aldığı şiirlerini ve o dönemlerini anlatıyor.
Siyasi hatıralarına dair ilk hatırladığı şeyinse babasının arkadaşlarıyla bulunduğu dost meclislerinde kulağına çarpan cümleler olduğunu söylüyor. Daha sonra Fransa'ya gittiğinde adlarını sanlarını o zamana kadar çok duyduğu Jön Türklerle tanışıyor ve o cemiyetteki isimlerle yakın ilişki kuruyor. Bu ilişkiler hemen hemen yurda dönene kadar sürüyor. Bunun yanında yer yer İttihat ve Terakki’den ve içindeki kimi kişilerden de söz ediyor.
Genel olarak Y. Kemal, Cumhuriyet devrinden önceki hatıralarını kaleme almış bu eserinde. Kitabın ilk yarısında da Balkanlar’dan oldukça fazla bahsediliyor.
Sonuç olarak Yahya Kemal’i ve Fransa’daki Jön Türklerin durumlarını, dışarıdan bir üçüncü göz olarak okumak isteyenlerin yararlanabileceği bir kitap düşüncesindeyim.
Lâkin tabîatin ne kadar garip bir kanûnu vardır. Hâtırat kadar az inandıran nevî de yok gibidir. Jean Jacques gibi, hâtıratını kendi aleyhinde yazan bir muharrire kaari’ler(okuyucular) derhal inanır da, kendini temiz, güzîde gösterene inanmaz, hele böbürlenene, “şöyle demiştim, böyle yapmıştım…” diyene burun büker.
Kendi annesinden rencide, hemşirelerinden müteneffir(tiksinti), kocasından meyûs(üzgün) olan zavallı annem dünyada yegâne tesellisi olarak beni görmek istiyordu. Halbuki ben sürekli bir afacanlıkla ve çığırtkanlıkla koşuşup duruyordum. Yalnız arada sırada anneme dâir endişeleri hissediyordum. O zaman gidip bir köşede ağlıyor ve annemin ölümünden korktuğumu söylüyordum.
Hüseyin Nihal Atsız : Aynı mektep ve aynı fakülteden sevgili bir çocuktur. Haşin, sert görünüşü altında altın gibi bir kalbi ve ismi gibi kadın olan bir ruhu vardır… Müthiş Türkçüdür. Kendisine mektepte bu hasletinden dolayı hep “Oğuz Beyi” derdik Âşık olmayı budalalık telakki eder, fakat âşık olmaktan hiç geri kalmaz…