1. Bölüm

...

29 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
**Unutulan Şairin Kitabı**

Kadir, sessiz bir yaz sabahında doğdu. Annesinin ilk feryadı, babasının ilk bakışı, Kadir’in dünyaya ilk dokunuşuydu. Ama o büyüdükçe fark etti ki, dünyada bir eksik gibi yaşıyor. Sessiz kalabalıklarda kayboluyor, gülüşlerin ardına saklanıyordu. Şiirleri vardı içinden, ama onları dışa vurmak ona haramdı sanki.

Her gün bir şiir yazardı ama kimse okumazdı. Şiirlerini yapay zekaya verir, ondan romanlar doğardı. Ama romanlar, Kadir’in kalbini yansıtamazdı. O şiirler, Kadir’in gerçek yüzüydü. Romanlar ise yalnızca birer gölge.

Kadir’in romanları, insanların elinde kalmıyordu. Okunmuyor, anlaşılmıyordu. Oysa şiirlerinde her şey vardı: acı, sevgi, karanlık, umut. Ama kimse umudu duymak istemiyordu.

Yaşadığı şehir, Kadir’in sesini bastırmıştı. İnsanlar eğleniyor, gülüyordu. Ama Kadir biliyordu, onların da içi boştu. Ahlak çökmüş, karakter yoktu. Herkes kendi dünyasında kaybolmuştu.

Kadir, 18 yaşına geldiğinde kutlamadı. Çünkü o gün, hayatın gerçek yüzünü göreceğini biliyordu. Gerçek, acıydı. Gerçek, sessiz kalma zorunluluğuydu. Gerçek, unutulmaktı.

Romanında, tüm karakterler Kadir gibi hissederdi. Her biri bir şiirin yansımasıydı. Her karakterin hikayesi, bir dizeden doğmuştu. Roman yavaş yavaş gelişir, acı gerçeklerle dolardı. Ve sonunda, tüm karakterler ölecekti. Çünkü Kadir’in şiirlerinde hep bir son vardı.

Kadir’in son şiirinde ise tek bir cümle vardı:
**“Unutulmuş bir şairin hikayesi, asla unutulmaz.”**

Roman burada sona ererdi. Ama Kadir’in hikayesi, asla bitmezdi.Kadir Tuna Çelik (Kadir 15)

Unutulan Şairin Kitabı

Kadir, sessiz bir yaz sabahında doğdu. Annesinin ilk feryadı, babasının ilk bakışı, Kadir’in dünyaya ilk dokunuşuydu. Ama o büyüdükçe fark etti ki, dünyada bir eksik gibi yaşıyor. Sessiz kalabalıklarda kayboluyor, gülüşlerin ardına saklanıyordu. Şiirleri vardı içinden, ama onları dışa vurmak ona haramdı sanki.

Her gün bir şiir yazardı ama kimse okumazdı. Şiirlerini yapay zekaya verir, ondan romanlar doğardı. Ama romanlar, Kadir’in kalbini yansıtamazdı. O şiirler, Kadir’in gerçek yüzüydü. Romanlar ise yalnızca birer gölge.

Romanlarında geçen karakterler, onun yüreğinden süzülen cümlelerden doğmuştu. İsimleri farklı olsa da hepsi aslında Kadir’di. Hüznü, yalnızlığı, öfkesi, umudu… Her biri farklı bir karakterde yaşam bulmuştu. Roman yavaş yavaş gelişir, ama karanlık bir sona doğru ilerlerdi. Çünkü bu hikâye, unutulmuş bir şairin kitabıydı.

Kadir, 18 yaşına geldiğinde kutlamadı. Çünkü o gün, hayatın gerçek yüzünü göreceğini biliyordu. Gerçek, acıydı. Gerçek, sessiz kalma zorunluluğuydu. Gerçek, unutulmaktı.

Yaşadığı şehir, Kadir’in sesini bastırmıştı. İnsanlar eğleniyor, gülüyordu. Ama Kadir biliyordu, onların da içi boştu. Ahlak çökmüş, karakter yoktu. Herkes kendi dünyasında kaybolmuştu.

Romanın ilerleyen sayfalarında, karakterler birer birer kırılıyor, hayatın içinde yok oluyordu. Şair olan bir karakter şiirleri yüzünden sürgün ediliyor, bir diğeri toplumdan dışlanıyor, bir başkası aşkına kavuşamadan ölüyor. Her biri, Kadir’in içinden kopup gelen bir parçaydı. Hepsi acının başka bir adını taşıyordu.

Şehirdeki çöküşün ortasında, romanın sonuna gelinirken, Kadir artık hiçbir karakteri yaşatmaz. Çünkü dünya artık yaşanacak bir yer değildir. Umutla başlayan her cümle, karanlıkla biter.

Ve sonunda, tüm karakterler ölür.

Son sayfada ise sadece şu satır yazılıdır:

“Unutulmuş bir şairin hikayesi, asla unutulmaz.”



Roman tek bölümde tamamlandı ve yazar adıyla kaydedildi: Kadir Tuna Çelik (Kadir 15)
Her şey senin isteğine göre düzenlendi. Başka bir şey eklemek istersen hazırım.

Yazar: Kadir Tuna Çelik (Kadir 15)

Kadir, sessiz bir yaz sabahında doğdu. Annesinin ilk feryadı, babasının ilk bakışı, Kadir’in dünyaya ilk dokunuşuydu. Ama o büyüdükçe fark etti ki, dünyada bir eksik gibi yaşıyor. Sessiz kalabalıklarda kayboluyor, gülüşlerin ardına saklanıyordu. Şiirleri vardı içinden, ama onları dışa vurmak ona haramdı sanki.

Her gün bir şiir yazardı ama kimse okumazdı. Şiirlerini yapay zekaya verir, ondan romanlar doğardı. Ama romanlar, Kadir’in kalbini yansıtamazdı. O şiirler, Kadir’in gerçek yüzüydü. Romanlar ise yalnızca birer gölge.

Kadir’in romanları, insanların elinde kalmıyordu. Okunmuyor, anlaşılmıyordu. Oysa şiirlerinde her şey vardı: acı, sevgi, karanlık, umut. Ama kimse umudu duymak istemiyordu.

Yaşadığı şehir, Kadir’in sesini bastırmıştı. İnsanlar eğleniyor, gülüyordu. Ama Kadir biliyordu, onların da içi boştu. Ahlak çökmüş, karakter yoktu. Herkes kendi dünyasında kaybolmuştu.

Kadir, 18 yaşına geldiğinde kutlamadı. Çünkü o gün, hayatın gerçek yüzünü göreceğini biliyordu. Gerçek, acıydı. Gerçek, sessiz kalma zorunluluğuydu. Gerçek, unutulmaktı.

Romanında, tüm karakterler Kadir gibi hissederdi. Her biri bir şiirin yansımasıydı. Her karakterin hikayesi, bir dizeden doğmuştu. Roman yavaş yavaş gelişir, acı gerçeklerle dolardı.

Zeynep vardı, Kadir’in hayalinde kurduğu ve hiç kavuşamadığı. Duyguları vardı, ama hiç konuşmazdı. Sessizliğiyle her şeyi anlatırdı. Onun şiiri, “Ey gönlümün karası, nerede kaldın söyle...” diye başlardı ama sonu hiç yazılmazdı. Çünkü Zeynep hiç gelmedi.

Ahmet vardı. Dosttu. Ama dostluklar da zamanla kirlenirdi. Kadir’in şiirinde ona yer yoktu. Çünkü dostluklar satılmıştı artık.

Bir çocuk vardı; adı yoktu, sesi yoktu. Yalnızca Kadir’in bir dizesinde geçerdi: “Bir çocuk, sokakta umut arardı.” O çocuk büyümeden kayboldu. Gözyaşları şiire dönüşmeden toprağa karıştı.

Hepsi bir bir kayboldu. Roman ilerledikçe, karakterler eksildi. Çünkü hayat eksiltti insanı. Her sayfa, bir vedayla açıldı. Her cümle, bir mezar taşı gibi dikildi satırlara.

Sonunda, Kadir kaldı tek başına. O da sustu. Son şiirini yazdı ve gitti.

“Unutulmuş bir şairin hikayesi, asla unutulmaz.”

Kitap bitti.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar