1. Bölüm

Saltanatın şakası

40 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
📜 Tanıtım Yazısı
Saltanatın Şakası – Gerçek Olmayacak Kadar Gerçekçi(!)

Bir saatte yürüyerek gezilebilecek kadar küçük, ama hayal gücünde imparatorluk kadar büyük bir devlet düşünün...
Kuruluşu 1030, ama hâlâ “büyüyemedik biz ya” diyen bir millet.
1600’lerde hâlâ açlık çeken, sarayı mandalar basan, 6000 askerden 300’e düşen, geri kalanı topuklayıp kaçan bir hanlık.
Ve tahtta bir adam: Süper güç olduğuna inanan ama vezirinden bile otorite göremeyen bir imparator.

Bu bir tarih kitabı değildir.
Bu bir devlet arşivi hiç değildir.
Bu, mantık sınırlarını zorlayan, bir o kadar da güldüren bir absürt kurgu hikayesidir.
Yani rahat ol. Bu devlet gerçekte yok. Zaten olsa, bugüne kalmazdı...

Her satırda “daha ne olabilir ki?” diyeceksin…
Sonra bir bakacaksın, sarayı mandalar istila etmiş.
İşte o an anlayacaksın:
Saltanat ciddiyet ister.
Ama biz burada sadece şaka yapıyoruz.


---

Saltanatın Şakası
Bölüm 1

Yıl 1601.
Bir saatte yürüyerek gezilebilecek kadar küçük, ama hayal gücü çok büyük bir imparatorluk…
Yüzyıllardır ayakta kalmayı başarsa da, artık çarklar dönmüyor.
İmparatorlar ölüyor, askerler kaçıyor, vezirler sadece maaşı konuşuyor.
Ve şimdi, yepyeni bir imparator, yepyeni bir sabaha gözlerini açıyor…


---

İmparator, tahta geçtiği ilk günün ertesi sabahı sarayda uyandı. Gözlerini henüz açmıştı ki dışarıdan gelen inatçı bir sesle irkildi:

Mööö… möööö… mööööö…

İmparator doğrulup oturdu:

— O ne oğlum?! Mandalar mı bastı sarayı?!

Kapı hızla açıldı, içeri telaşlı bir şekilde giren Vezir, nefes nefese konuştu:

— Efendim… galiba… mandalar isyan etti.

— Mandalar mı?! Lan mandalar nasıl isyan ediyor?!

O sırada birkaç çiftçi sarayın kapısından içeri girdi. Üst baş toprak, nefesler dağılmış, yüzleri suç dolu.

— Affedin imparatorum… mandaları elimizden kaçırdık…

— Nasıl kaçırdınız lan?!

— Efendim… atlar kaçtı… biz de peşlerinden koştuk… yorulunca oturduk… sonra biraz kestirmişiz…
— Mandaların kapısı açıktı… onlar da dışarı fırlamış… acıkmışlar… saraya yürümüşler…

İmparator dişlerini sıktı:

— Vezir! Nerede askerler?

— Efendim… onlar da kaçtı…

— Ne demek kaçtı?! Saray mandalardan korkup boşaltıldı mı?!

— Efendim… bizden korktular… yani mandalardan…

— Yani şu an sarayı mandalar bastı ve hiçbir askerimiz yok?!

— 10 tane vardı… onlar da kaçtı. Efendim… biliyorsunuz… son savaştan sonra 6000 kişilik ordumuz 300 kişiye düştü.

— 6000 kişi şehit mi oldu?

— Yani… çoğu kaçtı diyelim… şehit olan olmadı… hepsi gitti.

İmparator ellerini başına koydu.

— Vezir, çıkart şu mandaları saraydan.

— Efendim… şey… ben biraz korkuyorum… üstüm kirlenecek.

— Maaşını fazlasıyla alırken korkmuyordun! Üstün kirlenirse yıka!

— Bu ay fazladan alabilir miyim?

— Alırsın, çıkart şu mandaları!

— Yani gerçekten yatıracak mıyız?

— Hayır! Kim demiş onu? Kandıracağız.

— Anlaşıldı efendim…

İkinci vezir içeri girdi:

— Efendim, mandalar taht odasına girdi…

— Ne diyorsun ya?! Bu saray 20 metrekare zaten! Vezir, seni bu duvara yapıştırırım, çıkar şu mandaları!

— Pek iyi imparatorum… ama bir leke olursa tazminat isterim.

— Sabrımı test etme.

Çiftçiler arkadan seslendi:

— Efendim, mandaları vergileri affederseniz çıkarırız.

— Hadi lan oradan! Neyse, yapacak bir şey yok… çıkarın şunları.

Çiftçiler mandaları zorlukla dışarı çıkarttı. Sarayda geçici bir sessizlik oluştu.

İmparator derin bir nefes aldı.

— Bu ay sonu buradan göç etmeyi düşünüyorum. Düşman krallığa karşı sefer düzenleyeceğim.

— Efendim, 300 kişiyle mi?

— Süper gücüz biz!

— Nerenin süper gücü… mandaların mı?

— Vezir, sus. Kafana vururum!

— Beni öldüremezsiniz. Devlette sadece iki vezir kaldık…

— Diğerleri savaştan mı dönmedi?

— Hayır efendim, onlar da kaçtı. Herkes kaçtı. 6000 kişiden geriye sadece biz kaldık…

İmparator başını ellerinin arasına aldı.

— Nasıl bir devletiz biz ya…


---

Saltanatın şakası burada başladı.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar