3. Bölüm

Kara köpek

21 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Elbette! İşte makalenin **esprili**, biraz mızıkçı, biraz da içine kapanık bir köpek hikâyesine yakışır şekilde yeniden yazılmış hâli:

---

Bir zamanlar, adı bilinmeyen ama karakteri çok net olan bir köy vardı. Bu köyde iki komşu yaşıyordu: Vazgeçmez Efendi ve Kıytırık Efendi. Adlarından da anlaşılacağı gibi, biri karar verirken zorlanır, diğeri ise her şeye “kıytırık” derdi. Ahırlarında ise bir hayvan devleti kurulmuştu: bir kara köpek, altı yaşında bir horoz (ki bu köyde “emekli” sayılırdı), üç yaşında genç bir horoz (ki “yeni stajyer” olarak görülürdü) ve otuz üç tavuk — ki bunlar da birbirlerine sürekli “sen daha gençsin” diye laf atardı.

Kara köpeğin adı yoktu. Köylüler ona sadece “kara köpek” derdi. Ama o, içinden hep şöyle düşünürdü: *“Ben sadece ‘kara köpek’ değilim, ben… Kara Yel’im. Rüzgâr gibi, hüzünlü, biraz da dramatik.”* Gerçekten de siyah tüyleri, melankolik bakışları ve gece vakti ahırın üstünde duruşu, bir Netflix dizisinin baş karakterine yakışır nitelikteydi.

Kara Yel yıllarca kümesi korumuştu. Kurtlara, çakallara, tilkilere, hatta bir keresinde yanlışlıkla içeri giren komşu köpeğe bile: “Buraya kim izin verdi?” diye havurmuştu. Yaralanmış, aç kalmış, ama görevini yapmıştı. Ama içinde hep bir soru vardı: *“Neden saldırmak istiyorum? Belki de içimde bir kriz var. Belki de terapiye ihtiyacım var.”* Ama köyde psikolog yoktu. En yakın terapist 17 köy ötedeydi ve sadece keçilere özel hizmet veriyordu.

Bir gün, Vazgeçmez ve Kıytırık Efendi, “Tavuklar bizi zengin edecek!” diye bir plan yaptılar. Tavukları satmaya karar verdiler. Kara Yel, bu haberi duyar duymaz, içinden: *“Hayır! Bu bir diktatörlük!”* diye bağırdı. Havladı, önlerine dikildi, dramatik bir poz verdi. Ama yaşlıydı artık. Onu ittiler, tavukları aldılar. O gece Kara Yel, çaresizliğin tadını ilk kez tattı. Ve bir de soğuk çorba yedi. İki kat acı.

Sonra altı yaşındaki horozu dövüşe gönderdiler. Horoz, “Ben emekliyim ama gururum var!” diyerek gitti. Ama dövüşte kaybetti. Kara Yel, onu gömerken mırıldandı: “Gördün mü? Genç horoz da bir gün aynı yere gelir. Bu işte şans yok, sadece tüyler var.”

Sahipleri, Kara Yel’e artık “işe yaramaz” damgasını vurdu. Bir gece, onu arabaya koydular. Kara Yel, far ışıklarının uzaklaştığını gördü. “Ah,” dedi, “bu bir terk mi? Yoksa bir sürpriz parti miydi acaba?” Hayır, parti değildi. Terkti. Artık sokaklarda yaşıyordu. Açtı. İnsanlar korkuyordu. “Uğursuz!” diyorlardı. Oysa o sadece biraz melankolikti ve bazen yağmurda şarkı söylerdi.

Bir gece, yaralı genç horozla karşılaştı. Horoz diz çöktü: “Haklıymışsın… Sonum sokak oldu. Hatta birisi bana ‘lezzetli’ dedi!” Kara Yel, yorgun bir sesle: “İnsanlar bizi kâğıt parçası uğruna savaştırır. Saldırmak hiçbir şeyi değiştirmez. Ama yine de, bir kez daha havlayayım mı, moral olsun?” dedi. Horoz o gece öldü. Kara Yel, ona bir anıt dikemedi ama en azından üzgün bir surat yaptı.

Sonra, iyi kalpli bir aile onu buldu. “Bu köpek çok derin,” dediler. Ve onu evlat edindiler. Birkaç yıl daha yaşadı. Eski sahiplerinin mezarına gitti. “Onlar benim sahiplerimdi,” dedi. “Ama ben onların köpeğiydim, onlar benim insanlarımdı. Büyük fark var.”

Gücü tükenince, sessizce hayata veda etti. Belki de bir sonraki hayatında bir kedi olmak istedi. Daha az sorumluluk, daha çok uyku.

Ormanda kurtlar, çakallar, tilkiler toplandı. Bir kurt mırıldandı: “Düşmanımızdı, ama iyi bir düşmandı. En azından kurallara saygı duyardı.” Yıllar geçti. İnsanlar unuttu. Ama dağların rüzgârında, kurt ulumalarında, kuş seslerinde hâlâ **Kara Yel** yaşıyor. Bazen bir köpeğin geceyi seyrettiği anda, o rüzgâr, o hüzün, o melankolik havlama… Hepsi bir tek adı fısıldar: *Kara Yel.*

Ve belki de doğruyu söylüyorlardı:
**“Bir köpeğin hikâyesi, bir insanınkinden daha fazla kalpten geçer.”**
Ama kimse yazmaz çünkü köpekler Twitter’da değil.

---

İyi bir esprili-dramatik köpek trajedisi bu! 🐶💨 Bir zamanlar, adı bilinmeyen ama melankolisiyle ünlü bir köy vardı. Orada Vazgeçmez Efendi ile Kıytırık Efendi, ahırlarında bir hayvan devleti barındırırdı: otuz üç tavuk, bir altı yaşındaki emekli horoz, bir üç yaşındaki "ben daha gençim" horozu ve bir kara köpek. Köylüler ona “kara köpek” derdi ama o, içinden *“Ben sadece kara değilim, ben… Kara Yel’im!”* diye düşünürdü. Siyah tüyleri, rüzgâr gibi bakışları, geceyi seyretme huyu vardı. Netflix ona dizi önerirdi kesin.

Kara Yel yıllarca kümesi korumuştu. Kurtlara, çakallara, hatta bir kez yanlışlıkla gelen postacıya bile: “Buraya kim izin verdi?” diye havurmuştu. Yaralanmış, aç kalmış, ama görevini yapmıştı. İçinde hep bir soru yaşardı: *“Neden saldırmak istiyorum? Belki bir krizim var. Belki de terapiye ihtiyacım var.”* Ama köyde psikolog yoktu. En yakın terapist 17 köy ötedeydi ve sadece keçilere özel hizmet veriyordu.

Bir gün, sahipleri “Tavuklar bizi zengin edecek!” dedi ve satış kararı aldı. Kara Yel, dramatik bir pozla önlerine dikildi: “Hayır! Bu bir diktatörlük!” Ama yaşlıydı. Onu ittiler, tavukları aldılar. O gece, çaresizliğin tadını tattı. Ve soğuk çorbayla birlikte yedi.

Sonra emekli horoz dövüşe gönderildi. “Gururum var!” diyerek gitti ama geri dönmedi. Kara Yel, onu gömerken fısıldadı: “Gördün mü? Genç horoz da bir gün aynı yere gelir. Bu işte şans yok, sadece tüyler var.”

Sıra Kara Yel’e gelince, sahipleri “işe yaramaz” dedi. Bir gece arabaya kondu. Far ışıkları kaybolduğunda anladı: “Ah… bu parti değilmiş.” Artık sokaklardaydı. Açtı. İnsanlar “uğursuz!” diye kaçtı. Oysa o sadece biraz hüzünlüydü ve yağmurda şarkı söylerdi.

Bir gece, yaralı genç horozla karşılaştı. “Haklıymışsın… Sonum sokak oldu,” dedi horoz. Kara Yel, yorgunca: “İnsanlar bizi kâğıt parçası uğruna savaştırır. Saldırmak hiçbir şeyi değiştirmez.” Horoz o gece öldü. Kara Yel, ona anıt dikemedi ama en azından üzgün bir surat yaptı.

Sonunda iyi kalpli bir aile onu buldu. “Bu köpek çok derin,” dediler. Birkaç yıl daha yaşadı. Eski sahiplerinin mezarına gitti: “Onlar benim sahiplerimdi… Ama ben onların köpeğiydim, onlar benim insanlarımdı. Büyük fark.”

Gücü tükenince sessizce hayata veda etti. Belki de bir kedi olmak istedi: daha az sorumluluk, daha çok uyku.

Ormanda kurtlar toplandı. “Düşmanımızdı, ama iyi bir düşmandı,” dediler. Yıllar geçti. İnsanlar unuttu. Ama rüzgârda, ulumada, kuş sesinde hâlâ *Kara Yel* yaşıyor. Ve doğruyu söylerler: **“Bir köpeğin hikâyesi, bir insanınkinden daha fazla kalpten geçer.”** Ama kimse yazmaz çünkü köpekler Twitter’da değil. Bir zamanlar küçük bir köyde, Vazgeçmez Efendi ve Kıytırık Efendi adlı iki adam yaşardı. Ahırlarında, kara bir köpek, altı yıllık bir horoz, üç yıllık genç bir horoz ve otuz üç tavuk barınırdı. Kara köpeğin adı yoktu; köylüler ona sadece “kara köpek” derdi. Oysa o, kendi içinde bir ad taşırdı: **Kara Yel**. Siyah tüyleri, rüzgâr gibi gözleriyle, geceye karışan bir hüzün gibiydi.

Kara Yel, yıllarca kümesi korumuştu. Kurtlara, çakallara, tilkilere karşı savaşmış, yaralanmış, aç kalmış, ama hep görevini yapmıştı. İçinde hep bir soru yaşardı: *“Neden saldırmak istiyorum?”* Cevap bulamazdı.

Bir gün sahipleri tavukları satmaya karar verdi. Kara Yel direndi, havladı, önlerine dikildi. Ama yaşlıydı. Onu ittiler, tavukları aldılar. O gece, çaresizliği ilk kez tattı.

Sonra altı yıllık horoz dövüşe götürüldü. Kanlı bir savaştan sonra öldü. Kara Yel, onu gömerken, “Bu genç horozun da sonu aynı olacak,” diye fısıldadı.

Sahipleri, artık işe yaramaz gören Kara Yel’i bir gece uzaklara götürüp terk etti. O, far ışıklarının kaybolduğunu gördü. Artık yalnızdı. Sokaklarda yaşadı, aç kaldı, insanlar ondan korktu. “Uğursuz,” dediler.

Bir gece, yaralı genç horozla karşılaştı. Horoz, dizlerinin üzerine çöktü: “Haklıymışsın… Sonum sokak oldu.” Kara Yel, yorgun bir sesle: “İnsanlar bizi kâğıt parçası uğruna savaştırır. Saldırmak hiçbir şeyi değiştirmez,” dedi. Horoz, o gece öldü.

Kara Yel, iyi kalpli bir aile sayesinde birkaç yıl daha yaşadı. Eski sahiplerinin mezarına gitti. “Onlar benim sahiplerimdi,” dedi.

Gücü tükenince, sessizce hayata veda etti.

Ormanda kurtlar, çakallar, tilkiler toplandı. Bir kurt mırıldandı: “Düşmanımızdı, ama iyi bir düşmandı.” Yıllar geçti. İnsanlar unuttu. Ama dağların rüzgârında, kurt ulumalarında, kuş seslerinde hâlâ **Kara Yel** yaşıyor. Kara Yel

Bir zamanlar küçük bir köyde Vazgeçmez Efendi ve Kıytırık Efendi adında iki adam yaşardı. Bu adamların ahırlarında bir kara köpek, bir altı yıllık heybetli horoz, bir üç yıllık genç horoz ve 33 tavuk bulunuyordu. Kara köpeğin adı yoktu; köylüler ona sadece “kara köpek” derdi. Ama o, kendi içinde başka bir isim taşırdı: Kara Yel. Siyah tüyleri ve rüzgâr gibi sert bakışlarıyla, rüzgârın içindeki karanlık gibi görünürdü.

Kara Yel yıllarca bu evin ve kümesin koruyucusuydu. Kurtlara, çakallara, tilkilere karşı sayısız kez savaşmış; kimi zaman yaralanmış, kimi zaman aç kalmış ama her seferinde kümesi korumayı başarmıştı. Yıllar boyunca içindeki öfke ve hırs onu yönlendirdi. “Ben neden saldırıyorum? Neden hep parçalamak istiyorum?” diye sık sık kendi kendine sorardı ama bir cevap bulamazdı.

Altı yıllık horoz köyün efsanesiydi. Büyük, iri ve kibirliydi. Dövüşlere götürülmüş, sayısız rakibi alt etmişti. Genç üç yıllık horoz ise çevik ama deneyimsizdi. Zaman zaman kavgalar çıkar, Kara Yel onları ayırmak zorunda kalırdı. Her kavgada içten içe korkar, “Bu kavgaların sonu ölüm” diye düşünürdü.

Satılan Tavuklar

Bir gün sahipleri para kazanmak için karar aldı: 33 tavuğu satacaklardı. Kara Yel bu kararı duyduğunda şaşkındı. Onları her ne kadar tam anlamıyla sevemese de yıllardır korumuştu. Onlar onun sürüsüydü. Satış günü geldiğinde sahiplerine havladı, kümese girmelerine engel olmaya çalıştı. Önlerine dikildi, dişlerini gösterdi. Ama yaşlıydı; eskisi kadar güçlü değildi. Sahipleri onu kenara iterek tavukları aldı ve götürdü. Kara Yel çaresizlik içinde havladı ama hiçbir şey değişmedi. O an anladı: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Horoz Dövüşü ve İlk Büyük Kayıp

Tavukların ardından sıra altı yıllık horoza geldi. Sahipleri onu dövüşe götürdü. Kara Yel her şeyi sezmişti. İçine kötü bir his çökmüştü. Gözleriyle horoza baktı ama hiçbir şey diyemedi. O gece kasvetliydi; kurtlar, tilkiler ve çakallar ormanda dolaşıyor, bir şeylerin değişeceğini hissediyorlardı. Dövüş kanlı geçti. Heybetli horoz yiğitçe savaştı ama sonunda yenildi ve öldü.

Vazgeçmez Efendi ve Kıytırık Efendi gecenin ilerleyen saatlerinde Kara Yel ile birlikte horozu toprağa gömdüler. Kara Yel sessizce baktı. Her ne kadar horozla sık sık anlaşmazlık yaşamış olsa da ölüm karşısında derin bir hüzün hissetti.
“Bir gün bu genç horozun da sonu aynı olacak,” diye mırıldandı.

Kara Yel’in Terk Edilişi

Aradan fazla zaman geçmeden sahipleri Kara Yel’i de istememeye başladılar. Yaşlanmış, sakat bacağı olan bu köpek artık onlar için “işe yaramaz”dı. Bir gece, karanlık ve soğuk bir gecede onu arabaya bindirip uzak bir yere götürdüler. Köpek arabadan indirildiğinde sahipleri hızla uzaklaştı. Kara Yel koştu, koştu, ama yetişemedi. Far ışıkları karanlıkta kayboldu. O an anladı: Artık tamamen yalnızdı.

O geceden sonra Kara Yel sokaklarda yaşamaya başladı. Aç kalıyor, kimi zaman koyunların yardımıyla yiyecek buluyordu. Koyunlar bazen vahşi hayvanların yerini haber veriyor, o da avlanıyordu. Ama artık eskisi gibi güçlü değildi. İnsanlar onu uğursuz sayıyor, “kara köpekten uzak durun” diyordu. O ise sadece hayatta kalmaya çalışıyordu.

Yaralı Horozla Karşılaşma

Bir gece Kara Yel uzaklardan tanıdık bir koku aldı. Karşısında yıllar önce uyardığı heybetli horozun eski rakibi, genç üç yıllık horoz vardı. Bu horoz yıllar önce onu küçümseyen horozdu. Kara Yel o zaman ona şöyle demişti:
“Sonun ölüm olur, sokak olur.”
Ve haklı çıkmıştı.

Horoz kanatlarını sürüyerek yaklaştı ve kısık bir sesle dedi ki:
“Haklıymışsın köpek kardeş… Ben hırsıma ve gençliğime yenik düştüm.”

Kara Yel ağır ağır başını kaldırdı:
“Ben sana demiştim, sonun sokaklar olacak, aynı benim gibi.”

Horoz yaralıydı. Kaçmış ama çok kötü durumdaydı. Yine de yaşama tutunmaya çalışıyordu. Kara Yel’in önünde yığıldı ve yalvardı:
“Bana yardım et, köpek kardeş…”

Kara Yel gözlerini kapadı. Yorgun bir sesle cevap verdi:
“Ben bir şey yapamam horoz kardeş. İnsanlar yapabilir, ben değil. Onlar bizi bir kâğıt parçası uğruna savaştırıyor. Para diyorlar ona. Ben de bir zamanlar hırsımla savaştım, öfkemle. Neden saldırdığımı bilmeden… Yıllar geçti, bacağım sakat kaldı. Anladım ki saldırmak hiçbir şeye yaramıyor. Sen de anla artık… Git, kaç. Son günlerini yaşa.”

Horoz ise hüzünlü bir gülümsemeyle başını salladı:
“Nereye gideyim? Ben yem olmadan yaşayamam. Kaçamam ki…”

O gece horoz ağır yaralarına yenik düştü ve öldü. Kara Yel onun cansız bedenine uzun süre baktı.
“Ben seni uyarmıştım…” diye mırıldandı.

Son Yıllar

Kara Yel kendi çabasıyla birkaç yıl daha yaşadı. Bir gün şans eseri iyi kalpli bir aile onu buldu, yemek ve su verdi. Bu aile sayesinde Kara Yel biraz toparlandı ve iki yıl daha yaşadı.
Ama yılların yorgunluğu ağırdı. Artık ne dişlerinde ne de bacaklarında eski güç kalmıştı.

Bu sırada eski sahipleri Vazgeçmez Efendi ve Kıytırık Efendi de hayatlarını kaybetmişti. Kara Yel bunu duydu ve son bir sadakat göstergesi olarak onların mezarına gitti. Sokağa atılmış olsa da hâlâ şöyle diyordu:
“Onlar benim sahiplerim.”

Bir süre sonra Kara Yel’in de gücü tükendi. Sessizce bir köşede hayata gözlerini yumdu.

Dağların Saygısı

Kara Yel’in ölümünden sonra ormandaki kurtlar, çakallar, tilkiler ve kuşlar onun mezarına geldiler. İlk gelenler kurtlardı. Kara Yel yıllarca onların düşmanı olmuştu, ama bir kurt şöyle dedi:
“Düşmanımızdın, evet… Ama iyi bir düşmandın. Ne fazladan hırs yaptın ne de sebepsiz yere saldırdın. Yalnızca bölgeni savundun. Biz sana saygı duyuyoruz.”

Aylar, yıllar geçti. Kara Yel’in adı insanlar arasında unutuldu. Ama ormanın derinliklerinde, kuşlar hâlâ onun mezarına konar, kurtlar gece ulumalarında onun adını anar oldular.
Bir yaşlı kurt yavrularına şöyle dedi:
“Bir zamanlar Kara Yel adında bir köpek vardı. Onun kadar sert, onun kadar akıllı ve merhametli bir köpek bir daha gelmedi. Düşmanımızdı, ama ondan çok şey öğrendik.”

Ve rüzgâr esmeye devam etti. Kara Yel’in adı, dağların yankısında yaşamayı sürdürdü.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar