Romanımızın kilometre taşlarından Vurun Kahpeye, Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü cephelerden birinin, belki de en önemlisinin bağrında geçer: bir taşra kasabasında. Halide Edib Adıvar’ın son derece gerçekçi, ayrıntılara inen gözlem gücüyle yazılmış bu unutulmaz roman, Anadolu aydınlanmasının gerçek kahramanlarına, halkın aydınlanması için hayatlarını hiçe sayan kadınlara adanmış bir ağıt, dönüp dönüp yeniden okunacak bir belge niteliğinde.
Bir yarıyıl ödeviydi Vurun Kahpeye: Okuyacak, özetini çıkaracak, belli başlı kişilerini tahlil edecektik. Bilmem böylesi ödevler yine veriliyor mu? Ödev dosyasında derlediğimiz ödevden, yazdıklarımdan, bugün tek satır, tek sözcük hatırlamıyorum. Ama Aliye’nin yemini -hemen hemen sözcüğü sözcüğüne- ezberimde: Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!
Kitabın Adı: Vurun Kahpeye Yazarı: Halide Edib ADIVAR Yayınevi: Özgür Yayınları Türü: Roman Basım Yılı: 2000 Sayfa Sayısı: 185 Sayfa
Düşünceler: Maalesef Halide Edib ADIVAR ile ilk tanışma kitabım bu eser oldu. Çok geç kalmışım keşke daha önce okusaymışım dediğim yazarlardan birisi oldu bu. Siz benim kadar geç kalmayın olur mu ?
Kitap Aliye isimli bir öğretmenin ücra birAnadolu kasabasına tayini ile başlıyor. Yunan Isgali ve Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanıyor olaylar. Bir taraftan Yunan ile diğer taraftan ise içerideki cehalet ve bağnazlık düşmanı ile savaşan Aliye Öğretmenin işi yunanlıların kasabayı işgali ile iyice zorlaşıyor .
Kadınların Istanbul 'da dahi sokağa yalnız çıkmasının hoş görülmediği bir zamanda onbinlerce kişiye Fatih 'te mitingte seslenen Halide Edip aslında kadınların gördüğü 2. sınıf vatandaş muamelesini Öğretmen Aliye üzerinden anlatır.
Daha 20 yıl kadar önceye kadar kadınların okutulmadığı hala ayrımcılığa uğradığı bir cevrede yetişen biri olarak kitaptaki olayları daha derinden hissettim.
Öğretmen Aliye toplumu için, sevdikleri için kendini feda ederken yaftalanmış, giydiği ateşten gömlek maalesefki sonu olmuştur. Işin acı yanı bu haksız katliamın onlara ışık verdiği halkın elinden olmasıdır.
Toplumu içten içe kemiren dedikodu , su-i zan hastalığı hala devam etmekte. Yazıkki kendini dindar diye nitelendiren dini-darlarında Yüce dinimize verdiği zararlarda sürmekte. Dogmatik yapıyı, bağnazlığı bir türlü aşamadık.
Çünkü okumuyoruz , araştırmıyoruz ve düşünmüyoruz.
Yaşadığımız kötü günleri anlatan , Toplumsal yaralarımıza parmak basan, Edebî dili ,akıcılığı ve içeriği ile hemen okunan ,okunurken merak uyandıran bu eseri istisnasız herkese tavsiye ediyorum. #mutlulukdolusayfalar