12. yüzyılda yaşamış olan Aynülkudat Hemedani, otuz üç yıllık kısa ömrüne pek çok eser sığdırmış ve etrafında ciddi bir mürit halkası oluşmuş önemli bir sufi ve ilim adamıdır. Onun yazıları; iman ve küfrün mahiyetine, mürşit-mürit ilişkilerine, nur mefhumuna bağlı olarak sıradışı fikirler ve yorumlar olarak görülebilir. Fakat Muhammedi hakikat-İblis`in hakikati ayrımı, aşkın halleri ve fena beka mevzularındaki yaklaşımı Aynülkudat`ı tasavvuf tarihinde ayrı bir yere oturtmaktadır.
Temhidat adlı eser, müellifin tasavvufi tavrının tam anlamıyla şekillendiği bir metin olarak göze çarpmaktadır. On bölümden meydana gelen eserin her bir başlığı (temhîdi) aynı zamanda belli bir tasavvufî meselenin müellif tarafından tertip edilerek yorumlanmasından müteşekkildir. Kitapta yalnızca tasavvufi meselelerle sınırlı bir muhteva bulunmayıp aynı zamanda kelamı-felsefi meseleler ve dönemin edebi muhayyilesini yansıtan unsurlar da mevcuttur.
"Az görsem yüzünü dertlenirim, Daha fazla görsem yüzünü, bu sefer de kederlenirim, Şu ben miskin gibi dünyada kimse yoktur, Seni görsem de görmesem de kederlenirim."
"Aşk yoluna giren bir kimsede can telaşı olmaz, Kişide can kaldıkça aşkta düzen olmaz, Biçare aşka ondan derman olmaz, Parmaklarınla dokunduğun şey aşk olmaz."
"O sevgili bana kendinden ayrılığı verdi, Yüzünün ve beninin arasında gönlümü kaybettim, Arkadaşlarım bana gönlümün halini soruyorlar, O gönül benim değil artık, hâlini ne bileyim."
"Rûhum ve gönlüm her zaman sevgiliye yakın oluyor, Onun yüzünün güzelliğinden her ikisi de kâfir oluyor, Rûhum ve kalbim arasında bedenim zahmet vermekte, Murâdım, tensiz ve bedensiz mıüyesser oluyor."