“Büyük romanlar, büyük ırmaklar gibi akarlar. Yatakları hem geniştir hem derin. Irmaklar, yataklarını ancak denizlere kavuşurken derinleştirip genişletebilirler. Böylece, her büyük roman, zaman içinde okyanuslara kavuşan bir ana yoldur.”
Devlet Ana, bütün eserleriyle edebiyatımızda ırmaklar gibi çağlayan Kemal Tahir’in belki de okyanusa kavuştuğu eserinin adıdır.
“Köy-şehir-halk, maksat Türk insanının cevherini bulmaktır.” diyen Tahir’in, bir imparatorluğun kuruluş dinamiklerini keşfe çıkarken insanımızın bu coğrafyada tutunmasını sağlayan tabiatını da gerek tarihî kişilikler gerek kurmaca karakterlerle yansıtması, edebiyatımızın en özel romanlarından birini ortaya çıkarır.
1968 yılında Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne değer görülen Devlet Ana, Türkçenin çok katmanlı yapısına yaslanırken tarihsel deneyimi zengin bir dilin roman sanatı içinde hangi irtifalara çıkabileceğinin de en önemli örneklerinden biri olmuştur.
Kemal Tahir; yarına dair umudu, kuruluş tecrübesinde dirilterek nesiller boyu ilham alınan bir eseri dilimize hediye etmiştir.
“Yıllardır konuşuyoruz; görüyorum ki, hâlâ Osmanlı’yı hafife alanlarımız var. Dünyada kurulmuş imparatorluklar -en kabadayı- yüz elli iki yüz yılda paramparça olduğu halde, Osmanlı İmparatorluğu’nun neden altı yüz yıl sürdüğünü hiç düşündünüz mü? Bütün imparatorluklardan gereken tarih dersini almış ve buna göre bir çekirdek model kurmuştur da ondan!”
Kemal Tahir, “Benim de masalım var, halk hikâyelerim var…” demiş. Ve almış kalemi eline.
Türk’ün bir uç beyliğinden kısa zamanda nasıl devlet haline geldiğini destansı bir dille yazmış. Türk kadınının yiğitliği ve cesaretinin de altını çizip, romana Devlet Ana adını vermiş.
1290’lı yıllarda Bursa, Söğüt ve çevresinde Osmanlı Beyliği, Bizans Tekfurlukları ve diğer Türk beyliklerinin ilişkilerini, Kancık Vuruş, Uyandırılan Işık, Dost Çelmesi, Fal, Derin Geçit ve Kerimcan’ın Yolu adını verdiği altı bölümde okurlarına aktarmış.
Eser, Ertuğrul Gazi’nin yaşlılığı ve ölüm dönemiyle başlıyor. Devamında Osman Gazi’nin bey oluşu, Orhan Bey’in gençliğe adım atışı, Anadolu Türkleşmeye başlarken Osmanoğulları’nın devlet kurma mücadelesinde Bizans ve ona bağlı tekfurların bu gücü önleme çabaları gibi önemli olaylara tanık oluyoruz.
Ayrıca, dönemin dünyası, tarihi olayları, sosyal yapısı, inanç ve kültürel farklılıkları, özellikle de feodalite ve din sömürücülüğünün Batı’yı içine hapsettiği karanlık, ustaca gözler önüne seriliyor.
“Şöyle bilin ki, ahilikte miras yürümez, babanın kazandırdığı oğula geçmez ve de herkesin kendi kazanması kanundur… Onu gördüm ki, ahilerden kiminin kitabı hiç yok. Kitap olmayınca aktan kara, eğriden doğru ayrılmaz.” satırlarında alçakgönüllülük, yiğitlik, güzel ahlak, cömertlik, inanç farkı gözetmezlik gibi erdemleri bünyesinde barındıran ahilik teşkilatının başlangıcındaki saflığın, daha sonra bozulmaya uğradığı da, dönemin doğu toplumunun inanç ve sosyal yapısına ışık tutar nitelikte.
Osmanlı’nın Söğüt’teki yaşam biçimi, maneviyat ve milli değerlere olan bağlılık, adalet kavramı, aile birliği, devletin milleti ile olan uyumu, ayrıntılarıyla sergilenirken, Ertuğrul Gazi, Osman Bey, Orhan Bey, Şeyh Edebalı, Akçakoca, Yunus Emre gibi tarihi şahsiyetlerle kurulmuş olay örgüsü eşsiz bir anlatımla sunulmuş.
Dönemin Türk (Türkmen) toplumunda kadına verilen önemin, Bacıbey (Devlet Hatun) karakteriyle disiplinli, saygın, sert mizaçlı ve güçlü kadın modelinde karşımıza çıkması da, bir anlamda, benimsenen devlet anlayışının sembolü gibi.
Beyliğin devlet oluşundaki süreç çok sancılı geçer. İyiliğin karşısında sayısız kötülük vardır.
Türklere büyük düşmanlık besleyen Saint Jean şövalyelerinden Notüs Gladyüs karakteri, eserde karşı güce hizmet edenlerden biri ve istediğini elde etmek için her türlü kötülüğü olağan sayan Batı feodalizminin vücut bulmuş hâli. Kötülüğün diğer temsilcilerinden biri, Batı’dan Anadolu’ya gelen Cenevizli Keşiş Benito, arka planda kilise kurallarını hiçe saydığı halde, göz önünde kendini dine adamış gibi gösterip büyük saygı görürken, sorgulamayan insanların gözüne inen perdenin simgesi gibi. Bu arada Şövalye Gladyüs ile işbirliği yapıp, zavallı halkın inançlarını beraber sömürmeleri de işin cabası.
İyiler ile kötülerin savaşı böylece sürer gider. Ne zaman bitmiş ki? Muhteşem bir olay örgüsü, çok kararında eklenmiş kurgusu ve destansı anlatımıyla mutlaka okunması gereken bir eser.