Lâkin tabîatin ne kadar garip bir kanûnu vardır. Hâtırat kadar az inandıran nevî de yok gibidir. Jean Jacques gibi, hâtıratını kendi aleyhinde yazan bir muharrire kaari’ler(okuyucular) derhal inanır da, kendini temiz, güzîde gösterene inanmaz, hele böbürlenene, “şöyle demiştim, böyle yapmıştım…” diyene burun büker.
Şâir doğmuş olanlar bile nazmetmek kaabiliyetini yavaş yavaş edinirler. Şâirin şâir olarak doğduğuna dâir eski bir îtikad(inanış) vardır ki doğrudur; hiçbir edebî terbiyeye muhtâc olmaksızın yetişebileceğini iddiâ edenlerin sözleri ise efsânedir.
Kendi annesinden rencide, hemşirelerinden müteneffir(tiksinti), kocasından meyûs(üzgün) olan zavallı annem dünyada yegâne tesellisi olarak beni görmek istiyordu. Halbuki ben sürekli bir afacanlıkla ve çığırtkanlıkla koşuşup duruyordum. Yalnız arada sırada anneme dâir endişeleri hissediyordum. O zaman gidip bir köşede ağlıyor ve annemin ölümünden korktuğumu söylüyordum.