Çoğumuz, yani basit ve sıradan insanlar, kendi hedefleri diye aslında başkalarını hedeflerini benimsiyor. Kendileri seçim yapmıyor; başkaları onlar için seçiyor, onlara hedef gösteriyor.
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” lafı bizde çok eskidir. Sosyal sermayenin düşük olduğu kültürlerde bir bu laf, bir de gösteriş ve hava atma ihtiyacı öne çıkar. Sosyal sermayenin , yüksek olduğu ülkelerde ise insanlar mahçup olmamak için çok dikkatli davranır, utanmak istemezler.
Dikkat edin, bizde insanlar bir yerde erkek erkeğe veya kadın kadına topladığında eşlerinden şikayet eden çoktur. Mutsuzdurlar. Ama bunun önüne geçmek için bir de bir şey yapmazlar. Hem şikâyet etmeye hem de hiçbir şey yapmamaya devam ederler. Eylemlerindeki bu çelişkiyi de görmezler. Aslında yapabilecekleri bir şey vardır ama onu da yapmak istemez suçu başkalarının üzerine atarlar. “Çocuklar” derler meselâ; “çocuklarım olmasa çoktan boşanırdım,” ama dedikleri yanlıştır; Çünkü bu kadar mutsuz, bu kadar kavga edilen bir ailede büyümek çocuklara da kötü etkiliyordur. Bunu da çok görürüz.
En büyük alışkanlıklardan biri de kendi adına düşünmemek, inisiyatif almamaktır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun başkaları tarafından söylenmesi kişiye daha kolay gelir., bu da onda bir alışkanlık yaratır.
Neticede herkes ciddiye alınmak ister. Kimse kendine bir eşya bir meta gibi davranılmasından hazzetmez. Kimse başka birinin mülkü olmayı ya da yaşamda bir makinenin alelade dişlisi olarak iş görmeyi istemez.
Kızdığın zaman biraz bekleyeceksin, derdim. Hayaller böyle yıkılıyor, ilişkiler böyle bitiyor. Hele iyice bilenerek, yazarak hiç tepki vermeyeceksin, derdim. Çünkü insan yazarken canavarlaşabiliyor; çok güçlü, etkili ve kırıcı sözler yazabiliyor.