Ne tuhaf şu dünya! Birtakım maddi maddi sebepleri bilinmekle beraber, daha önce bilinmeyen meçhullerden geliniyor, doğuluyor, büyünüyor, bir zaman bir arada haşır neşir olunuyor, birbirine alışılıyor, sonra yavaş yavaş dağılınıyordu. Bütün bunlar nasıl da ağır ağır, alıştıra alıştıra oluyordu. Ezellerden ebedlere bitmez, başı olmayan bir yolculuk!
Bana kalırsa, izah tarzlarımız yanlış. Bana öyle geliyor ki, ne alın yazısı, ne yazan, ne yazılan, ne de yazılmış bir şey var. Olmakta olan, boyuna şekil değiştirerek akıp giden, başsız ve sonsuz bir oluş. Bu oluş içinde ferdin sevinci yahut kederi…
Bereketli Topraklar Üzerinde- Orhan Kemal Yorum: Orhan Kemal Türk Edebiyatı 'nın tartışmasız en büyük isimlerinden birisidir. Gücünü halkını iyi tanımasından alır. Toplumcu Gerçekçilik ile gol diyaloglu ve akıcı bir eserdi bitirdigim kitap. Iç Anadolu'dan çalışmak için 'Bereketli Topraklar'a yani Çukurova 'ya trenle giden 3 arkadaşın yaşadığı olaylar ekseninde toplumsal yapımızın fotoğrafını çekiyor.Kitabın 1980 yılında bitirilen aynı adı taşıyan ve Tuncel Kurtiz , Yaman Okay gibi usta isimlerin oynadığı bir filmide bulunuyor. Çesitli nedenlerle 2008 yılında gösterime girebilen film ses getirsede hakettiği ilgiyi gördüğünü iddia etmek çok güç. 3 arkadaş ekseninde ezilen insanların ayrı ayrı hikayelerini anlatan eserde cinsellikle ilgili bölümlerde bolca eleştiri almış vakti zamanında. Ancak bence asıl özne bu değil. Emeği,parası, hayatları hatta hayalleri acımasızca sömürülen insanların dramı var bu eserde. Bugün belki bedensel iş anlamında böyle ağır şartlar olmasada maalesef insanları din ,sermaye gibi bahanelerle sömürenler hala fazlaca bulunuyor. Etkileyici, akıcı ve eşsiz bir eser. Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Hatta fırsatını bulursanız sonra filmini de izleyin derim.
Murtaza - Orhan Kemal Yorum : Orhan Kemal Türk Edebiyatı ' nın en güçlü isimlerinden birisidir. Gücünü halkın içinden gelmesinden , halkını iyi tanımasından ve eserlerinde halkının özelliklerini neredeyse birebir yansıtabilmesinden alır. Bol bol diyalog kullanır ama bu diyaloglar piyonu tuşları gibi ahenkli ve düzenli olduğu için hiç sıkılmazsınız okurken. Bir bakmışsınız kitap bitivermiş elinizde.
'Murtaza' Orhan Kemal ' in ölümsüz eserlerinden birisidir. Filmlere , tiyatrolara konu olmuş çok ses getirmiştir. Vatanına, milletine derinden bağlı, her işi doğru yapmaya çalışan ve kendine göre kuralları olan Bekçi Murtaza ' nın ilkeleri nedeniyle başına gelen olaylar birazda mizahi öğelerle bezenerek anlatılmış.
Kuralcı insanlar ile günü kurtarmak isteyen nemelazımcı insanların çatışması incelenirken emeği sonuna kadar sömürülen insanların trajedisinede bol bol değiniyor yazar. 70-80 yıl önce yazılmış olmasına rağmen aslında günümüzden de bahsetmesi yazarın gücünü ve toplumsal yapımızı nasıl tahlil edebildiğini gösteriyor bizlere. Murtazalar hala var ve hala gereken önemi göremiyorlar.
Kendimden de bayağı bir şeyler buldum aslında okurken. Bayağı benzer işler ve şeyler. Kendi yaşamından da bir şeyler sıkıştırmış sanki aralara.
Sonuç olarak tüm kitap dostu arkadaşlara bu ışık veren eseri tavsiye ediyorum. Okuyun pişman olmayacaksınız derim.
Tersine Dünya- Orhan Kemal Türü: Roman Sayfa Sayısı: 122 Sayfa Yayınevi: Everest Yayınları
Yorum : Daha önce iki tane Orhan Kemal eseri okumuş ( Bereketli Topraklar Üzerinde ve Murtaza ) ikisini de çok beğenmiştim. Yalın dili , gerçekçi karakterleri ve içinde yaşadığı toplumu çok iyi tanıması onu edebiyatımızın vazgeçilmez isimlerinden biri yapmıştır.
Orhan Kemal ' in romanlarında öyle ayrıntılı betimlemeler , duygu tasvirleri yoktur. Bol diyalog vardır. Bu yüzden okurken hiç sıkılmazsınız. Ama bol diyaloglardan da sıkılmazsınız. Hepsi yerli yerindedir. Akıcılıkta iyi olduğundan kitaba ne zaman başladığınızı ne zaman bitirdiginizi anlayamazsınız bile.
Az önce bitirdiğim eser adı gibi ' Tersine Dünya ' . Bu dünyada kadınlarla erkekler yer değiştirmiş. Hakaret edilen, hor görülen, meta gibi kullanılan bu sefer erkekler olmuş. Onlara hakaret eden , hor gören, meta gibi kullanan ise kadınlar olmuş.
Kadının temel sorunlarını, cinsiyet eşitsizliği üzerinde empati yapmamızı sağlamaya çalışarak duran yazar aynı zamanda toplumun alt tabakasının yaşam koşullarını da ustaca anlatmış. Dünya tersine dahi dönse toplumdaki ataerkil kalıplar kırılmadığı sürece değişen bir şey olmayacağını gösteriyor.
Aynı adı taşıyan içinde Demet Akbağ, Rasim Öztekin, Lâle Mansur , Berhan Şimşek gibi usta isimleri barındıran 1993 yapımı komedi filmide bulunmaktadır. Ama filmden kitaptaki tadı alırmısınız bilmem.
Tarz olarak komedisi gibi olsada kitap aslında daha çok düşündüren bir eser. Bitirim Leyla isimli serseri kadın hapise düşüyor. Namuslu , evini çekip çeviren kocası ise iki çocuğu ile ortada kalıyor. Çalışmazsa ortada ac kalıyor, çalışınca ise ' kötü adam ' oluyor. Iki arada bir derede kalıyor. Kısaca konusu böyle ama aslında yukarıda belirttiğim gibi çok önemli toplumsal bir yaraya parmak basıyor
Tavsiye eder miyim. Sosyal mesajlar içeren bu kitabı tüm kitap dostlarına öneririm. Herkes okumalı ve biraz dahi olsa bilinçlenmeli
Kitabın Adı: Nazım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl Yazarı: Orhan Kemal Yayınevi: Tekin Yayınevi Türü: Anı Basım Yılı: 1976 Sayfa Sayısı: 116 Sayfa
Düşünceler: Türk Edebiyatı 'nın iki büyük ismini aynı kitapta buluşturan bir eser bu. Keşke farklı bir mekânda olsaydı ama.
55 yıllık kısa yaşamının 5 yılını hapislerde geçirmiştir Orhan Kemal. Namı diğer Mehmet Raşit Öğütçü. 61 yıllık yaşamının çoğunu sürgün ile 12 yılını ise hapiste geçiren Nâzım Hikmet RAN ile yolları Bursa Hapishanesi'nde kesişen Orhan KEMAL 'ın anılarından yazıya dökülen bir eser bu.
Beraber geçirilen üç buçuk yılın kısa bir özeti aslında. Keşke Onlar gibi değerli insanları hapise koymasaydıkta bugün bu anıları okumasaydık diye içimden geçirdim okurken.
2. Dünya Savaşı 'nın topluma yansıması , toplumsal kırılmalar, toplumun değişik kesimlerinden pek çok karakterde var içerisinde.
Nâzım Hikmet'in karakteristik özelliklerini keşfederken içinde bulunduğu ortama üzülecek sanata , sanatçıya verilmeyen değeri hatta düşüncelerin bu şekilde cezalandırılmasına da muhtemelen benim gibi kızacaksınız
Eğer edinebilirseniz okumanızı öneririm bu farklı eseri.
Kitabın Adı: El Kızı Yazarı : Orhan Kemâl Yayınevi: @everestyayinlari Türü : Roman Basım Yılı: Haziran 2025 Sayfa Sayısı: 404 Sayfa
Düşünceler: Halkımızı en iyi tahlil eden ve bunu kağıda yansıtan yazarlardan birisidir Orhan Kemâl. Kaleminin gücünü içinde yaşadığı topluma ayna olmasından alır. Benimde çok sevdiğim beğenerek okuduğum kalem ustalarından birisidir. Kısa cümleleri, bol diyalogları bezenmiş usta işi yazılarını bir solukta okur , O'na hayran kalırsınız.
Yazarın bu romanında Türk aile yapısı mercek altına alınıyor . Gelin ,kaynana çatışması bu olgu üzerinden işleniyor.
Mazhar isimli bir avukat ile Nazan adında bir ev kızı evlenir. Toplumsal baskılar altında ezilmiş kadınların sembolü olan Nazan kocasını çok sevse de istediği gibi davranamaz ,kalıplar içinde sadece ev hanımlığı(!) yapar.
Nazan 'ın kaynanası kocası ölmüş olan ve oğlu ile yaşaysn Hacer ise oğlu Mazhar 'ı sırf doğurduğu için onu oğlu gibi değil sahibi gibi görür. Gelinini ise ailesine yakıştıramadığı için bir türlü benimsemez. Her türlü kötülüğü yapar. Oğlundan ayırmaya çalışır.
Mazhar yetiştiği ataerkil toplumunda etkisi ile kalıplar arasında sıkışıp kalan Nalan 'a kötü davranır. Daha sonra ise üç talak ile boşayıp annesinin istediği Jale ile evlenir.
Bu evlilik onlara mutluluk getirecek midir ? Edilen 'Ah'lar ' yapılan kötülükler faillerinin yanına kâr kalacak mıdır yoksa ilahi adalet işleyip masumların intikamını alacak mıdır ? Bunların cevabını alırken kitabı bir solukta okuyacak ve son sayfaya kadar etkisi altında kalacaksınız.
İyilik ,kötülük , aile , gelenek , görenek , dedikodu ,adalet gibi olguları irdelerken toplumun bireyler üzerindeki negatif etkilerini de acı biçimde kağıda resmetmiş
Yazarın okuduğum tüm eserlerini oldukça beğendim. Bu romanda dahil bu düşünceme. Okunması ,düşünülmesi gereken bir eser. Mutlaka okuyun
Ismini bir dizide duyup merak etmiştim. O gündür aklımdaydı bu kitap. Kanlı Topraklar kitabı gibi bunda da zengin bir karakter çeşitliliği var. Her türden insan bulabilirsiniz memlekette göreceğiniz. Bu yönünü beğeniyorum Orhan Kemal kitaplarının. Bir iyi bir kötü, birkaç da silik yan karakterle yetinmiyor. Oldukça çeşitli ve derin karakterleri bir araya getiriyor. Okurken bazen çok yoruldum.
Murtaza'nın bakış açısı ve tekrarlayan takıntılı halleri gerçekten çekilecek gibi değil. Ama bir yerden sonra Murtaza'yı olduğu gibi kabul ediyorsunuz. O zaman da kitap akmaya başlıyor. Yüzeysel de olsa Serbest Fırka ve Ismet Paşa'dan da bahsediliyor. Halkın tepkisi partilerin durumunu da yansıtmış kitaba kısa bir bölümünde.
Ne kadar can sıkıcı da olsa Kanlı Topraklar gibi bu da okunması gereken kitaplardan bence. Kendi insanımızın özelliklerini karşınıza yalın bir şekilde seriyor. Bir de arada kullanılan o yöreye has kelimeleri görmek hoştu. Aynı kelimeler bizde de olduğu için zorlanmadım ama bilmeyenlerin anlamadığı birkaç yöresel kelime olabilir. Tavsiye ederim, bahsettiğim birkaç detaydan çok daha fazlasını okuyacaksınız.
Karakterlerin hepsine biraz hak verdim, fazlaca nefret ettim. Insanların birbirini her açıdan kullanmaya çalıştığı ve ezdiği bir dünya yazılmış. Tabii bu gerçekte olan bir durum. Hayal ürünü değil. Kendimizin bile dâhil olduğu ilişki türleri.
Türlü entrikalarla masum insanları öldürtmekten, hapise attırmaktan çekinmeyen karakterlerle tanışıyorsunuz. Deyyusların, arkadaşlarının arkasından namussuzluk yapmasını ve pişkince övünmelerini okuyorsunuz.
Kitabı okudukça tarihte hangi olay meydana gelmişse de, devir ne kadar farklıysa da bir grup insanın daima kansız olabileceğini anlıyorsunuz. Fakat yazılanlar sizi şaşırtmayacaktır. Çoğumuz kitaptaki türde karakterlerle tanışmışızdır hatta onlardan bir parçasını da kendi karakterimizde bulabiliriz.
Orhan Kemal'den okuduğum ilk kitap. Bence hoş bir tarzı var. Yaşar Kemal gibi, o da Çukurova'yı anlatmış. Özellikle çiftçilerin komisyoncuya verdiği mallara rağmen hiçbir şey kazanamaması ve hep hakkının yenmesi bugün bile devam eden bir problem.
Cumhuriyet döneminin tanınmış yazarlarından Orhan Kemal'e ait romanımız Baba Evi ve Avare Yıllar olarak iki bölümden oluşmakta. Türk edebiyatında çocukluktan gençliğe geçişi en iyi anlatan eserlerden biri olan bu kitabımızın toplam sayfa sayısı iki yüz yirmi bir. İlk bölümü oluşturan ''Baba Evi'' ise doksan yedi sayfa.
Kitap girişi Orhan Kemal'in hayatına ve eserlerine ayrılarak yazar hakkında ön bilgilendirme yapılmış. Orhan Kemal edebi hayatına şiirle başlamış ancak şiirin yanında deneme niteliğinde olan düzyazılar da yazmaktaymış. Orhan Kemal’in çalışmaları arasında bir roman denemesi bulan ve çok beğendiğini belirterek ona “Bırak şiiri miiri birader; hikaye yaz, roman yaz sen” diyen Nazım Hikmet'le olan tanışıklığının da bin dokuz yüz kırk yılında Bursa Cezaevinde olduğunu bu bilgilendirmelerden dolayı öğreniyoruz.
Kitabımızın ilk bölümünde yer alan eser adı Baba Evi...
Otobiyografi türündeki bu eserde kimi zaman biyografik öğelerden de faydalanılarak; toplumda saygınlığı bulunan, statü sahibi, ataerkil bir ailenin konakta yaşadığı günler anlatılır.. Önsözde yazar Adana kahvehanelerinden birinde Küçük Adamı tanıdığını sohbet sırasında onun hayatından etkilendiğini ve yazmaya karar verdiğinden bahseder. Küçük Adamın hikayesidir kitapta anlatılan ancak Orhan Kemalin hayatını az çok bilenler kurgusal karakterlerin yanında kendi hayatından derin izler taşıdığını rahatlıkla görebilirler.
Baba evinin anlatımı Çanakkale savaşlarının devam ettiği dönemde küçük adamın doğumunun dedesi tarafından askeri görevde olan babaya telgraf çekilerek haber edilmesiyle başlar. İlerleyen sayfalarda Osmanlı’nın son demlerinde zaman zaman görevi dolayısıyla başka şehirlere gitmek zorunda kalan otoriter, despot bir yapıya sahip babanın çocuklarının okumasını, onların saygın bir meslek edinmelerini istemesini konu alır.
Kitabı yıllar evvel okumuş olmama rağmen baba ve oğul arasında geçen şu konuşmalar zihnimde yer etmiştir.
"bak oğlum," dedi, "seninle pazarlık edelim! Biliyorsun ki dünyada herkesin rızkı başka başka yollardan... Kimisi bakkal, kimisi kunduracı, kimisi çiftçi, kimisi de mesela, çöpçü. Bu neden böyle? Çünkü Allah herkese derece derece akıl vermiştir. Bir doktorun işini bir çöpçü beceremediği gibi, bir çöpçünün işini de bir doktor göremez. Şimdi olabilir ki, senin kafan da okuyup bey olmaya uygun değildir. İçinden, "ben okuyup bey olmak istemiyorum, ben kunduracı olacağım, yahut da çöpçü!" dersin. Ha? Söyle, sen ne olmak istiyorsun mesela?"
Eğer ağzımı aramıyorsa...
"Fikrini apaçık söyle, korkma... Bak çöpçülere. Ne okuma kitapları var ne de akşamları ders soran beybabaları. Sen de ''ben çöpçü olacağım okumak istemiyorum'' dersen, ben de senin yakanı bırakırım, bir daha da ders sormam"
Uzatmayalım, çöpçü olacağımı söylemiş bulundum.
Tekme, tokat, yumruk ve iskemlemle beraber yerlere. Ondan sonra dersler bir kat daha bindi, tabii dayaklar da.
Çok zaman "aman yâ rabbi," derdi, "aman yâ rabbi! böyle mi olacaktı benim oğlum?"
O, kuran'ı beş yaşında hatmetmiş! ... Rahatına düşkün bir çocuğun korkuyla ve baba baskısıyla geçen yıllarının ilginç diyaloglarla gözler önüne serildiği bu roman bir çocuğun gözüyle onun psikolojisi düşünülerek okunduğunda gerçekten çok etkileyiciydi. Evet, bir babanın çocuklarını okutarak iyi bir meslek sahibi olmasını istemesinden daha doğal ne olabilirdi? Ancak o zaman neydi çocuğu okumaktan soğutan? Üstelik de hukukçu olan babası bu denli üzerine düşüp çalışmasını istiyorken, çöpçülüğü büyük adam olmaya yeğleten neydi küçük adamı? İşte bu satırlarda durumu apaçık anlatıyor yazarımız. .. Babam ne ve neciydi bilmiyorum. Gümüş topuzlu bastonu, sarı çantası, hasırlı kırmızı fesi, bilhassa bana bakarken mutlaka çatılan kaşlarıyla o, benim için iri gövdeli bir korkudan ibaretti.
Kalın kalın öksürerek gelirdi.
''Dersine çalıştın mı bakayım! Ha?
Çenemi kaldırır gözlerimi arar...
''Söyle çalıştın mı?''
Sesinden onun niyetini keşfetmeyi öyle öğrenmiştim ki!
''Cevap versene ulan, çalıştın mı?'' ''Çalıştım...'' ''Su gibi mi? Ha? Su gibi mi? ''Su gibi...'' ''Oku öyleyse!..''
Kıllı, kalın parmağı okumamı istediği satırın başındadır. Büyük halamın su gibi çalıştırdığı dersten aklımda eser kalmamıştır. Yalnız kıllı, kalın parmak... Satırın başında.. Parmağın kıl diplerindeki deliklere gözlerim dikili. ''Okusana!..'' Parmağın kıl diplerindeki delikler büyürler, küçülürler, uzaklaşır yaklaşır, tekrar uzaklaşırlar. Kah ağız olurlar kah göz. Ağız olunca dil çıkarır, göz olunca göz kırparlar... Ya harfler? Onlar da eğri büğrü, kambur birer hareket halindedirler... Birdenbire bir tokat bir tekme... ..
Küçük adam için babası ; onu sürekli uyaran, istemediği halde sorumluluk yükleyen, ödevler veren, otoriteyi en sert biçimde kullanan kişidir. Babanın bu sert tutumu çocuğun öğrenim hayatını başarısız yönde etkilemiş ve okulu bırakmasına sebep olmuş, aynı zamanda davranış bozukluğu yaratmıştır. Bu olumsuz davranışları küçük adamın tuzak kurarak yakaladığı tavukları iple bağlayıp, sorgu sual edip bağırta bağırta dövdüğü kısmı okurken, kendisine engel olmaya çalışan annesine tavukları terbiye ettiğini söylediğinde anlıyoruz.
Bu küçük adamın yaptıklarını savunma sözlerinden sonra, annenin evladına verdiği öğüt zihinlere kazınacak nitelikte.
''Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!.. Bu tavuk bile olsa...''
Bir dönem baba, ailesinden uzakta yaşamak zorunda kalıyor. İşte o zaman küçük adam babanın yokluğundaki özgür bakış açısını bakın nasıl anlatıyor.
Babasından ayrılan birçok çocuk babasız kalışına üzülür... Ben tersine... Sevinmiştim... Niçin? Bilmem... Bu "hissizlikte" benim çocuk yapımın çok az etkisi olmalıydı. Evde krallığımı ilan ettim. Astığım astık, kestiğim kestikti. Kardeşlerimi istediğim zaman ağız tadıyla dövebiliyor, güneş battıktan çok sonra eve döndüğümde nerde kaldığımı niçin geciktiğimi dersleri bırakıp gene mi futbol oynadığımı soran olmuyordu...
Ailenin, Türkiye'den Beyrut'a göç edip yerleşmesi çocukların ergenlik dönemine denk geliyor. Baba kendi mesleği olan avukatlığı prosedürlerden dolayı yapamadığı için bir lokanta açıyor. Bu işletmede kardeşiyle birlikte dönüşümlü şekilde garson ve bulaşıkçı olarak çalışan küçük adam iş hayatı boyunca da babasının dayatmacı tutumuna maruz kalıyor ve bu otorite aynı zamanda aile bireyleri üzerinde büyük bir gerilim yaratıyor.
Bir müddet sonra lokantada işler bozulup kapatmak zorunda kalıyorlar. Hayat avare yıllara doğru süre giderken bakın yazarımız açlık psikolojisiyle ilk bölüme son noktayı nasıl bırakıyor.
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen benim iyi, benim şefik ve rahim olan soyum, insan soyu, sen ebedi tokluğu fethedeceksin!