Hepimizin içinde korkunç, hayvanca, dizginsiz bir çeşit istekler vardır; aklı başında görünen sayılı insanlarda bile rastlanan bu istekler rüyalarda yüze çıkar.
– Biz uyurken uyanan istekler. Bizi dizginleyen, yumuşatan, düşündüren tarafımız uykuya daldı mı, tıka basa yiyip içmiş hayvan tarafımız silkinip kalkar ayağa, boş bulduğu meydanda at oynatmaya, dilediğini yapmaya yeltenir. Nelere el atmaz o zaman, bilirsin: Hiçbir hayâsı, ölçüsü kalmaz. Anasıyla yatmayı bile geçirir içinden: İnsan, Tanrı, hayvan, ne olursa olsun kirletmek ister. Dökmeyeceği kan, yemeyeceği halt kalmaz. Çılgınlığın, yüzsüzlüğün son kertesine varır kısacası.
Çünkü her aşırılığın ardından her zaman sert bir tepki gelir. Mevsimlerde, bitkilerde, bütün canlılarda böyle olur. Devletlerdeyse hepsinden daha çok. Aşırı özgürlüğün tepkisi, insanda da toplumda da aşırı bir kölelikten başka bir şey olmaz sanırım.
– Bütün bilimlere daha çocukken başlatmalı ve öğretim, zorla yaptırılan bir işe benzememeli.
+ Neden?
– Çünkü, hür insan hiçbir şeyi köle gibi öğrenmemeli. Bedene zorla yaptırılan şeyin ona bir kötülüğü olmasa bile kafaya zorla sokulan şey akılda kalmaz.
Öyle insan vardır ki jimnastiği, avı, her çeşit beden çalışmalarını seve seve yapar da dersten, konuşmadan, araştırmadan hoşlanmaz. Her türlü kafa işinden kaçar. Bunun tersi olan da gene topal sayılır.
Doğuştan sayı bilgisine yatkın olanlar, öteki bütün bilimleri çabuk kavrarlar. Kalın kafalılar da zar zor bu bilgiyi edindikleri zaman, başka yararları olmasa bile, düşünme güçlerini artırmış olurlar.
Kendi yararlarına düşkün, açgözlü kimseler başa geçer ve başta olmayı keselerini doldurmak için bir yol sayarlarsa orada artık iyi bir düzen arama. Çünkü herkes başa geçmek için birbirini ezecek ve bu iç kavgada hem kendilerinin hem de devletin başını yiyeceklerdir.
Filozoflar bu devletlerde kral ya da şimdi kral, önder dediklerimiz gerçekten filozof olmadıkça, böylece aynı insanda devlet gücüyle akıl gücü birleşmedikçe, kesin bir kanunla herkese yalnız kendi yapacağı iş verilmedikçe, sevgili Glaukon, bence bu devletlerin başı dertten kurtulamaz, insanoğlu da bunu yapmadıkça tasarladığımız devlet mümkün olduğu ölçüde bile doğamaz, kavuşamaz gün ışığına.
– Yurttaşların çoğunun aynı şeye “benim”, “benim değil” demesi en iyi devlet düzenini göstermez mi?
+ Gösterir tabii.
– Hele devlet bir tek insan gibi olursa! Örneğin, bir insan parmağından yaralansa canı ve bedeni onları yöneten başla birlikte bu yaranın acısını duymaz, parçanın derdi bütünün derdi olmaz mı? İnsanın parmağının ağrıması bu demek değil midir? Ne kadar küçük bir parçamız olsa onun derdiyle dertli, onun keyfiyle keyifli olmuyor muyuz? O iyi olunca, iyileştik demiyor muyuz?
+ Böyle söylüyoruz gerçekten… Onun için de tek bir insana benzeyen devlet, en iyi yönetilen devlettir, diyebiliriz.
– Böyle bir devlette de yurttaşların başına iyi kötü ne gelirse gelsin, devlet bunu kendi başına gelmiş sayacak, onunla sevinecek, onunla dertlenecektir.
Her iki cinsin de en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerekir. Ayrıca en kötülerin değil, en iyilerinin çocuklarını büyütmeliyiz ki sürünün cinsi bozulmasın.
Aglaion’un oğlu Leontios Pire’den yukarı gelirken kuzey surlarının dibindeki işkence yerinde cesetler görmüş. Bir yandan bunlara bakmak ister, bir yandan da görmemek için başını çevirmiş. Bir süre görme isteğini yenip yüzünü kapamış ama sonunda dayanamamış, gözlerini dört açıp ölülere doğru gitmiş ve bağırmış kendi gözlerine: “Haydi kör olasılar… Alın doya doya seyredin bu güzel manzarayı!”
Hiç de iyi yönetilmedikleri hâlde düzeni değiştirmeye kalkan yurttaşları, ölüm cezasıyla korkuturlar. Buna karşılık bu kötü düzen içinde rahat eden kişileri öveni, onlara yaranmaya, istediklerini sezinleyip yerine getirmeye çalışanı iyi yurttaş, büyük devlet adamı sayar, onu şana, şerefe boğarlar.
– Bir çoban için en kötü, en tehlikeli şey nedir? Sürüleri korumakta kendine yardımcı olan köpeklerin kötü yetişmiş olması, açlık ya da kötü huyları yüzünden sürüye saldırmaları, köpekken kurt olmaları değil mi?
+ Evet, bundan büyük tehlike olamaz.
– Yardımcılarımızın yurttaşlara böyle davranmalarını, onlardan daha güçlü olunca iyi niyetli koruyucular olacak yerde amansız birer zorba kesilmelerini ne pahasına olursa olsun önlemeliyiz.
Peki ama insan en çok kimi sever? Kiminle arasında çıkar birliği varsa kimin rahatını kendi rahatı, kimin yoksulluğunu kendi yoksulluğu sayıyorsa en çok sevdiği odur.
Dört bir yanımızdan zurna sesi gelirse kulaklarımızdan içimize oluk oluk yumuşak, tatlı, hüzünlü makamlar akıtılırsa bütün ömrümüz türkü mırıldanmakla geçer. En büyük keyfi, türkü söylemekte bulursak içimizdeki sert coşkunluk, demirin ateşte yumuşadığı gibi yumuşar. İşe yaramaz, kaba bir şeyken yararlı bir hâle gelir. Ama böyle sürüp giderse bundan bıkacak yerde kendimizden geçersek içimizdeki bu güç büsbütün yumuşar, erir. Sonunda yiğitliğimiz de yok olur. İçi bu derece gevşemiş bir insandan da sünepe bir savaşçı çıkar.
– Ömürlerini jimnastikle geçirip müzikle ilgileri olmamış ya da tersine müzikle ilgilenip bedenlerine bakmamış kimselerin ne hâllere düştüklerini bilmez misin?
+ Anlamadım, hangi hâllere demek istiyorsun?
– Birileri kabalığa ve sertliğe, öbürleri yumuşaklığa ve gevşekliğe düşüyor, demek istiyorum.
+ Doğru, yalnız bedenlerinin gelişmesiyle uğraşanlar gereğinden çok sert, yalnız müzikle uğraşanlarsa kendilerine yakışmayacak kadar gevşek oluyorlar.
– Oysa ki sertlik insanın içindeki coşkunluktan gelse bile eğitim yoluyla yiğitliğe çevrilebilir. Ama bu sertlik aşırı bir hâle gelirse çekilmez bir kabalık doğurur. Yumuşaklıksa filozofça bir tabiata vergi değil midir? Ama o da aşırı bir hâl alırsa gereğinden çok gevşeklik doğurur. Bu huy güzelce geliştirilirse ölçülü bir yumuşaklığa götürür.
Çünkü çocuk; açığı, gizli kapaklıyı ayırt edemez. Bu yaşta duyduklarımız da akıldan çıkmaz, olduğu gibi kalır. İşte bunun için de çocukların ilk duydukları sözlerin, iyilik yolunu gösterecek güzel masallar olmasına çok önem vermeliyiz.
Her işte önemli olan başlangıçtır. Hele iş, genç ve körpe kimseleri yetiştirmek olunca; çünkü insanlar bu çağda yatkın olurlar, hangi kalıba sokulmak istenirse o kalıba girebilirler.