@melisaarslan
İnceleme
3a
Kırmızı Pazartesi, daha ilk cümlesinde Santiago Nasar’ın öldürüleceğini söylüyor ;

“O gün Santiago Nasar öldürüleceğini daha sabahın erken saatlerinde öğrenmişti.”

Okur, “Sonunu biliyorsam neden okuyayım?” diye düşünebilir fakat asıl mesele son değil, oraya giden yolun kaçınılmaz ve trajik oluşu. Küçük bir Latin Amerika kasabasında herkesin işleneceğini bildiği bir cinayet, göz göre göre gerçekleşir. Marquaz, gazeteci titizliğiyle tanık ifadelerini, dedikoduları ve resmi kayıtları harmanlar. Parça parça verilen bilgiler, kırık bir aynanın parçaları gibi birleşerek olayın bütününü ortaya çıkarır.

Roman, kader ile toplumsal sorumluluk arasındaki sınırı sorgulattı. “Biliyorduk ama engellemedik” diyen onlarca tanık, okura derin bir suç ortaklığı hissi yükler. Marquez, bu ilgisizliği şu satırlarla yansıtır ;

“Hiç kimse, olacağı kesin olan bir cinayeti engellemeye yeltenmedi.”

Dil yalın, tempo hızlı, anlatım soğukkanlı. Ne dramatik sahneler uzatılıyor ne de duygular abartılıyor. Bu soğukkanlılık, hikayenin ağırlığını daha da hissettiriyor. Sanki bir gazete haberi okur gibi, ama satır aralarında insan ruhunun en kırılgan yanına dokunuyorsunuz.

Kısacası, Kırmızı Pazartesi, “sonunu bildiğim halde nefesimi tutarak okudum” dedirten, kısa ama ağır etkili bir roman. Kader mi, ihmal mi, yoksa ikisi birden mi? Marquez, bu soruyu okurun zihnine ustalıkla bırakıyor;

“Yaşam, başımıza gelecekleri önceden bilseydik bile, değiştiremeyeceğimiz bir kaderden ibaretti…”
Kırmızı Pazartesi
Gabriel García Márquez - Can Yayınları - 2024
1.217