Halamın Sihirli Değneği
Bu kitap; valizlerin, otogarların, "bir süreliğine" denilen cümlelerin arasında büyütülen bir kız çocuğun kendine doğru yürüyüşünün hikâyesini konu alır....
3. Bölüm

EJDERHA

41 Okuyucu
3 Beğeni
0 Yorum
Bir ara kalın kalın öksüren birinin sobanın kapağını açıp içine odun attığını duydum. Eniştem eve dönmüş olmalı diye düşündüm. Uzun otobüs yolculuğundan o kadar sarsılmıştım ki sesleri duymama rağmen gözlerimi açamıyordum. İçeride dolaşan kişi bizi uyandırmamak için çok yavaş ve sessizce hareket ediyordu. Bir süre sonra ayak sesleri azalarak odadan çıktı. Yerini, çatal ya da kaşığın tabağa sürtünmesi, ağızdan çıkan şapır şupur sesler, ardından da bir geğirme aldı. Uyanık mıydım? Yoksa rüya mı görüyordum? Bilmiyordum.

Az sonra ayak sesleri bize doğru yaklaştı. Hatta o kadar çok yakınlaşmıştı ki nefes alıp verişini kulağımın dibinde hissediyordum. Üzerimizdeki battaniyeyi usulca kaldırdı. Sanırım üşümeyelim diye düzeltip yeniden örtmek istiyordu. Rüya görmediğimden emin olmak için ağırlaşmış göz kapaklarımı hafifçe aralamaya çalıştım.

Sobaya attığı odun, o an birdenbire harlanmıştı. Hafif bir sıcaklık artışıyla birlikte eniştem sandığım adamın yüzüne şimşek gibi bir ışık vurdu. Yanaklarında derin çizgiler, ağzının içinden sarkan pis kokulu kocaman dili vardı. Şaşkınlık ve çaresizlik içinde ateş saçan yüzüne bakıp "ejderhaaa" diye bir çığlık attım. Gözlerini pörtleterek boynuna doladığı kırmızı atkısını çıkarıp sesimi boğmaya çalışıyordu. Çığlıklarım kesilse de korkuyla tepinip duruyordum.


Yanımda yatan kuzenlerim Hale ablayla, Şule dehşet içinde uyandı. Karanlıkta ne olduğunu bilemeden bir ağızdan bağırmaya başladılar. Sesimize telaşla koşturarak gelen halam, salonun ışığını yaktığında; kırmızı atkılı adam “Susun, bağırmayın! Ben kötü insan değilim! Size zarar vermeyecektim,” diyerek muşambasını yırtıp içeriye girdiği penceremizden panikle kaçarak evimizi terk etmişti.

Köy yerinde hemen hemen herkesin evinde bulunup kapı girişinde asılı duran tüfeği kaparak bahçeye fırladı halam. Bize “Burada kalın, sakın çıkmayın!” diye tembih ederek adamın arkasından yalın ayak koşmaya başladı. Tek el ateş etti. Tüfeğin sesi beynimde patlamıştı sanki. Hepimiz çok korkmuştuk. Hale abla, Şule ve benim elimden tutmuş “Anne, anneciğim,” diye bağırıyor bizi dışarıya doğru sürüklüyordu. Tüfek sesini duyan komşular da bir anda bahçemize doluşmuşlardı. Ne olmuş? Kimin nesi kimin fesiymiş? diye sorgu sual ederken titreyen sesimle “Yüzünden ateş fışkırıyordu, ejderhaya benziyordu,” dedim.

Asiye halam, ev içinde her ne kadar enişteme kızıp söylense de başkalarının yanında asla onu kötülemezdi. Eniştemin o gece ortalıkta görünmeyişini komşulardan gizleyerek “Tüfeği elinden zor aldım, nerdeyse adamı vuracaktı!” diye konuştu. Şule ablasının elinden kurtulup annesinin bacaklarına sarılmıştı. Tir tir titriyordu.

Komşumuz Mehmet Amca elli beş altmış yaşlarında, beyaz saçlı, pos bıyıklı, zayıf, güler yüzlü, matlaşmış yeşil gözleriyle sevgi dolu bakan, çocukları çok seven biriydi. Hurdacılık yaparak geçimini sağlardı. Çalıştığı işten dolayı simsiyah olmuş elleriyle bazen tüm mahalle çocuklarına harçlık verir, şeker çikolata dağıtırken bizi de unutmazdı.
“Buralarda olacak şey değil, kim cesaret eder böyle bir şeye?” diyerek üzerinden ceketini çıkarttı. Şulenin omuzlarına bıraktı. Hırsızın ardından giden birkaç köylü de eli boş geri dönmüştü. "Kayıplara karışmış, it!" dedi biri...
Halam, “Hamdi, çoktan yakalayıp jandarmanın yolunu tutmuştur.” dedi. Bir süre daha olayla ilgili konuşulduktan sonra herkes dağıldı.

İçeriye girip kapıyı kapattık. Küçük Jale, yan odada halen uyuyordu. Halam, “Üşümüş yavrucak! Zaten hasta, iyice hasta olacak,” diyerek üzerini bir kat daha örttü. Hep birlikte salona geçtik.

Açık pencereden giren soğuk hava, evi buza kesmişti. Biz olayın etkisinden bir türlü çıkamamış, sırtımıza aldığımız yün yorganla, yer yatağımızda büzüşmüş halde oturuyorduk. Şuleyi aramıza almıştık. Ben “Ejderha, ejderha!” diyerek yeniden ağlamaya başlamıştım. Bir türlü susmuyordum. Halam, camı olmayan penceremize yeni bir muşamba geriyordu. Koli bandından kopardığı uzun şeritleri üst üste çerçeveye yapıştırıyor, dışarıdan gelecek kötülüklere engel olmak istercesine elleriyle sımsıkı bastırıyordu. İşi bittikten sonra yanımıza gelip oturdu. Beni kucağına aldı. Kızlarını da bir yandan öpüyor bir yandan sımsıkı sarılarak artık güvende olduğumuzu hissettiriyordu.

“Size dokundu mu o herif? Söyleyin kızlarım, söyleyin sakın korkmayın. Bir şey yaptı mı?”

Hale ablam “Hayır, anne!” dedi.

“Melek, sen söyle halasının kuzusu dokundu mu sana?” Bunları söylerken kazağımın yakasını aşağı indiriyor, kollarını yukarı sıvıyordu. “Söyle kızım, korkma! Bir şey yaptı mı sana? Halamın yüzüne baktıkça daha çok ağlamaya başlamıştım. Bizi öptüğü yaralı dudaklarından, eniştemin vurduğu yerlerden kan sızmaya başlamıştı. Başımı iki yana sallayarak hayır anlamında cevap verdim. Elinin tersiyle ağzının kenarını sıyırıp, Şuleye döndü: Kızım, sana bir şey yaptı mı? “Hayır anneciğim,” dedi kız, titreyen sesiyle.

Halam, bizi sakinleştirmeye çalışırken kırmızı atkılı adama söyleniyordu: “Zıkkımın pekini yiyesice, aç köpek! Akşamdan kalan balıkla salatayı yemiş. Karnını doyurmaya gelmiş.”

Bu konuşmadan sonra kendi acılarına aldırmadan şefkatli kollarıyla bizi sarıp sarmaladı, teselli ederek uyutmaya çalıştı. Ancak sabaha kadar hiçbirimizin gözüne uyku girmedi.

Eniştem ise ne o gece ne de ondan sonraki günler eve hiç uğramadı. Yaşadığımız bu olaydan da uzunca bir süre haberi olmadı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
alfabe
@abc_
Kitapla
5s
Melek'in gördüğü "Ejderha"
umarım bir rüyadan ibarettir diye
çok geçirdim içimden

etkisi büyük olacak
bir travma başlıyacak gibi duruyor

bakalım devamında ne olacak, oluyup göreceğiz
59
huriyeçap
@huriyecap
Kitapla
1g
3. Bölümü merakla bekliyorum. ❤
148