suları allı pullu şu nehrin seması destan süzülür hakîkat gözlerimden usulca şayet ayrılık varsa bil ki kızıl kıyamet sözleri bestelerim acı türküler söylerim tekrar eden sahildeki çiçekler bahçemdeki gemiler baş kaldırır arnavut kaldırıma çöken bir akşamüstü pencere kenarına yüzünü döker fesleğen minareye küser güvercinlerim şayet varsa ayrılık soğuk elini nemli yanağıma dokundur istiklal caddesi'nde tramvay kırmızısı düşlerin kahve kokulu dükkanların hatrına beyoğlu'nun göbeğinde öylece sarılalım ciltli kitapların satır aralarında kaybolur ruhum sana amadedir adınla çatlayıncaya dek dudaklarım hicap duymasam gerdanımı boncuk boncuk kaderime adar bedenime yokluğunda ceza kesebilirim ayrılık şayet varsa heder olur dilimin ucunda eskimeyen şiir diye kekelediğim adın dalgalanır hasretin bayrak gibi kollarım arasında acını beslerim tırtıklı bir taş gibi göğsümde yine ayrılık varsa şayet vardır o sözlükte bir kavuşmak da