1984 yılının bir Haziran öğlesonrası, demir kapı beni dışarı kapayıp Barış`ın çığlıkları içerde kaldığında, gün olup onun sesinin bunca çok insana ulaşacağı hiç aklıma gelmemişti. Barış`la ilgili anıları kağıda dökmeyi düşünmediğimden değil, kağıda dökülü sözün okuma alışkanlığı olan sınırlı kişiye bile çoğu kez iletilemediğini sezmemden. beyazperde Barış`ın mırıl mırıl sesini yükseltiverince Uçurtmayı Vurmasınlar için yeni bir basım şansı doğdu.
Ak kağıt üzerindeki kara yazılar herkese kendi düşlerini üretmenin ipucunu verdiklerinden midir nedir, resimlenmiş düşlerden daha renkli olabiliyorlar. Bir çocuğun gözlerinden duvarları kendi düşlerinde sorgulama olanağını daha fazla okura sunabilmek, filmin armağanı. Kitabın bu nedenle beyazperdeye gönül borcu var.
Kitap birkaç saatte ya da bir-iki günde bitirilebilecek kısa bir roman ama mektup türünde yazılı. Ben kitabın kendisinden öyle aman aman etkilenmedim, notum ‘ehh, fena değildi’ olur. Ama kitabı bitirdikten sonra, Tunç Başaran'ın yönettiği 1989 yapımı filmi de izledim ve filmini çok beğendim. Hele Barış karakterini canlandıran o küçük oyuncu… Bu nasıl tatlılıktır:'). Kitabı okuyup okumamak size kalmış ama ben filmini izlemenizi öneririm.