“Lobotomi, beynin ön kısmına giden ve oradan gelen bağların kesilmesi işlemidir. Ön lob, kişiliği oluşturan ve karar alma mekanizmasını içeren bölgedir. Aynı zamanda dürtülerimizi bastırmamıza yarar ki onları kontrol edemezsek, uygunsuz davranışlar sergilememize neden olur. Lobotomi uygulanan bir insanın kişiliği elinden alınmış demektir. Buna, ruhunu çalmak da diyebiliriz.”
Jefferson Winter, zekâ seviyesi Da Vinci kadar yüksek bir profil belirleme uzmanı ve aynı zamanda meşhur bir seri katilin oğludur.
FBI’dan ayrılarak, dünyanın farklı şehirlerindeki zorlu davalarda polis teşkilatlarına danışmanlık yapmaktadır. Kaçırdığı genç kadınlara lobotomi uygulayan psikopatın yakalanabilmesi için
Londra’ya gider. Cazibesini yitiren oyuncaklar gibi köşeye fırlatılan dört genç kadından hiçbiri, onları bu hale getiren kişi hakkında polise bilgi verememektedir.
Winter’ın iki seçeneği vardır; ya babası gibi soğukkanlı bir katile dönüşecek ya da acımasız psikopatın her hamlesini önceden tahmin ederek sıra dışı zekâsıyla bu vahşete son verecektir.
Ancak kırılan her bebeği onarmanın mümkün olmadığını da bilmektedir…
Yoksa kendine bile itiraf edemediği kadar babasına yakın mıdır, baba ve oğul aynı mıdır?
Dahi diyebileceğimiz bir karakter protagonist rolünde. FBI'a girmiş ancak oradaki takım çalışmasına kendi dava çözme yöntemleri sebebiyle alışamamış olduğu için FBI'dan ayrılmıştır. Kıyasla daha özgür olacağını düşündüğü için polis danışmanı olmuştur.
Bu kısma kadar oldukça klasik. Okuduğunuz on dedektif romanının üçü rahat böyle ilerler. Bir de seri katilimiz var. Sapık ve belirli psikolojik hastalıklardan muzdarip. Bu da çoğu kitapta eksik olmaz. Ek olarak, güzel kadınların sapıkça öldürüldüğünü de yazalım. Kurgulanmış elli kitapla aynı gibi.
Ancak bu kitabın bir farkı var. Kurbanlar öldürülmüyor. Lobotomi uygulanarak onları insan yapan iradeleri ve beynin karar alma bölümü, ön kısmı, yok ediliyor. Sonra da serbest bırakılıyorlar. Tabii ki bitkisel hayatta olan birinden pek farkları kalmıyor.
Kitapta fazla betimleme de yok. Akıcı ve sade bir dille, yaşlı bir aile üyenizden korku hikayesi dinlermiş gibi, yazılmış. Nasıl ki saatin nasıl çok geç oluğunu anlamazsınız bu kişileri dinlerken, kitabın da dört yüz sayfa olması pek mühim olmuyor birkaç günde bitirmek için.