“Günübirlik Hayatlar”ı okurken kendimi her öykünün eşiğinde dururken buldum; sanki Yalom beni sessizce kolumdan tutup insan ruhunun çatlaklarına götürüyordu. Her hikâyede, bir danışanın iç dünyasındaki karmaşıklığın yanı sıra kendi iç sesimi de duydum. Yalom’un yalın ancak sezgisel dili, psikoterapiyi soyut bir disiplin olmaktan çıkarıp gündelik yaşamın içine yerleştiriyor. Kitabı kapattığımda bir dizi tanıdık yüzle vedalaşmış gibi hissettim: kısa süreli ama iz bırakan karşılaşmalar. Bu geçicilik duygusu, kitabın bende bıraktığı en güçlü etki oldu.