Vahşetin Çağrısı- Jack London Yorum: 1916 yılında 40 gibi çok genç yaşında hastalık sonucu öldüğünde geriye 15 eser bırakmıştı Jack London. Daha uzun yaşasaydı kimbilir ne güzel eserler bırakırdı bize diye düşünmeden edemiyorum. Bazı dostlar oldukça uzun pastoral tasvirleri nedeniyle sanırım biraz sıkıcı bulurlar Jack London' ı. Oysa ben bu tasvirlerin içine gömülür tadını çıkarırım. Tasvirleri adeta bizi olayların yaşandığı yere taşır. Yaşatır okurken.
Buck isimli kaçırılan bir köpeğin elden ele ,yerden yere , olaydan olaya sürüklenirken yaşadıkları anlatılmış. Köpeğin gözünden olağanüstü bir kurgu ile bunu başarmış yazar. Kendisine kötü davranan insanlara sesini çıkarmayan ( daha doğrusu aldığı eğitimle çıkaramayan) Buck sevgi gördüğünde ise buna misliyle mukabele ediyor . Canını bile esirgemeden sevdiğini koruyor kolluyor. Aslında bu yönü ile biz insanlara da örnek olması gerek diye düşünüyorum.
Ancak hayvaların birde doğası ve onları kendi cinsi yapan içgüdüleri var. Işte bunlar ile hayatı arasında da ikilem yaşıyor Buck. Ve bulunduğu ortamda Vahşetin Çağrısı ise sahibini arasında gidip geliyor. Kendimi Yukon belgeseli izlermiş gibi hissettim okurken.
Tasvirlerin arasında gezinirken olayları yaşamak isteyen , doğayı, hayvanları seven tüm kitap dostlarına tavsiye ediyorum bu güzel eseri