9. Louis’nin sarayının en sözü geçer metresi olan güzel, zeki, merak uyandırıcı Madame de Prie, kraliyet emrine göre sarayı hemen terk etmek ve Normandiya’dan Courbépine’daki çiftliğe çekilmek zorunda kalır. Fakat sürgün döneminde manipülatif oyunları iş görmez ve topluma olan açlığı gün geçtikçe artmaya başlar.
Kendini ve çevresindeki insanları kandırma eğiliminde olan madam, Paris’teki hayatını renklendirmek adına malikânesinde sıkça gösterişli eğlenceler düzenlemeye başlar. Başlattığı oyunun bedeliyse bu kez çok ağır olur.
Stefan Zweig, insanlık dışı deneyimlerin, içsel kısıtlamaların ve başarısız iletişimin kişileri nasıl büyük bir tehlikeye sürükleyebildiğini psikolojik bir incelikle anlatıyor.
Aristokrat bir kadın olan Madam Prie’nin yavaş yavaş çöken hayatı anlatılır. Yıllarca ayrıcalıklı bir dünyada yaşamış olan bu kadının ihaneti ortaya çıkınca, toplumdaki konumunun değişmesiyle birlikte yalnızlığa, yoksulluğa ve içsel bir çöküşe sürüklenir. Bir zamanlar hayranlık uyandıran hayatının artık sadece hatıralardan ibaret kaldığını fark ettikçe, geçmişine tutunmaya çalışsa da gerçeklerden kaçamaz. Sonunda kendi iç dünyasında kaybolan karakter, hem sınıfsal hem psikolojik bir çöküşün sembolüne dönüşür.
Zweig’in bu eseri, tarihin tozlu sayfalarından çekilip çıkarılmış gerçek bir hayat hikayesi.Kişilik analizi ve ruhsal durumları, her zamanki gibi, okuyucuya neyi yansıtmak istiyorsa ona ayna tutuyor. Toplumsal statüyle şekillenen kimliklerin ve şöhretin elden gitmesiyle geriye kalan koca bir boşluğu anlatan kitap, hem empati kurduruyor hem de sorgulatıyor. Zweig, eserlerinde çoğu zaman bir çöküşü merkezine alırken adeta olaylardan ve karakterlerden intikam alırcasına keskin bir gerçekçilik sunuyor. Her kitabı ayrı bir keyif; kesinlikle tavsiye ederim.