“Ama Titanik’teki telefoncuyu kim unutabilir ki? Düşünebiliyor musunuz, gemi batıyor, her yeri su basmış, herifçioğlu mutfağa telefon açıp ‘öğle yemeği ne zaman çıkar’ diye soruyor.”
Dauerling’in, bir keresinde, askerin birinin gözünü patlattıktan sonra Almanca şöyle dediği söylenir: ‘Amma mesele yaptınız haa! Nasıl olsa vurulup gidecek bir fırlama için değer mi?’ Feldmareşal Konrad von Hötzendorf da aynı şeyi söylememiş miydi: “Önünde sonunda bütün askerler vurulup gidecek.”
Asteğmen, “Gardiyana bak, savaşın insanları nasıl vahşileştirdiğini anlarsın,” diye sürdürdü sözünü. “Eminim, askere çağrılmadan önce geleceğe umutla bakan melek gibi bir delikanlıydı bizim gardiyan da; köyde kız yüzünden maraza çıktığında zayıfın yanında yer alan, efendi, insancıl, herkesin saygı duyduğu biriydi mutlaka. Bir de şimdiki hâline bak… Ah, bilemezsin, çenesine bir yumruk çakmak, kafasını ranzaya çarpmak yahut bacaklarından tutup bok çukuruna daldırmak için nasıl yanıp tutuşuyorum. Oysa, dostum, bu bile insanın askerde ne kadar vahşileştiğini göstermiyor mu?”