Bu dünyada Şvayklara da ihtiyaç var.
İlerledikçe saran ve okumaktan daha da keyif aldığım kitaplardan oldu. Başladıktan sonra epey bir süre romanın herhalde alelade bir şey olduğunu düşündüğüm için 880 sayfanın nasıl geçeceğini, umarım en kısa zamanda bitirebileceğimi düşünürken son sayfalara doğru, keşke daha fazlası olsaydı diye hayıflanmadan edemedim.
***
Çek yazar Yaroslav Haşek 1883 yılında Prag’da doğdu. Katıldığı I. Dünya Savaşı’ndan sonra Aslan Asker Şvayk’ın başından geçenleri altı ciltlik bir romanda anlatmayı planlamıştı ama yakalandığı tüberkülozdan ötürü 1923’ün üçüncü günü, 40 yaşında hayata gözlerini yumunca, kitabı da 4. cildin yarısında son bulmak zorunda kaldı. ﴾Haşek ölmeyip de romanını tamamlayabilseydi acaba nasıl bir şey çıkacaktı ortaya, kim bilir romanının sonunu nasıl yazacaktı… Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğimizi düşündükçe içimi Şvayk'ın sinir bozucu fıkraları tadında bir hüzün kaplıyor.﴿
***
Önceleri, ahmaklığı heyet raporuyla tescillenince askerlikten muaf tutulur ama Dünya Savaşı çıkınca imparatorluğun ona bile ihtiyaç duyup da savaşa çağırmasıyla maceraları başlar Aslan Asker Şvayk’ın. İri cüssesi, yuvarlak göbeği, ağzında her daim sallanan piposu, tanıştıklarını hayrete düşüren; tıpkı bir çocuk gibi kendine has o masum yüz ifadesi ve keyifli, sancılı fark etmeksizin sürekli ama sürekli olarak her koşulda anlattığı kendisinin ya da bir tanıdığının başından geçen hikâyeleri ve fıkralarıyla, dünya edebiyatında kendine özgü bir yer edinebilmeyi başaran bir karakterdir Şvayk.
Yazar Haşek, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun içerisindeki azınlıklardan Çek halkına mensup, tıpkı yarattığı karakteri Şvayk gibi. Devletin, kendilerine bakış açısını, hor görülüşlerini, adam yerine konmayışlarını, ülkenin ve özellikle kitap boyunca sıkça vurguladığı gibi ordunun baştan ayağa kokuşmuşluğunu Şvayk aracılığıyla mizahi bir üslupla okuyucusunun gözlerinin önüne seriyor anarşist yazar. Aslında Şvayk’ın gözünden gördüğümüz şeylerin, bir oranda, gerçek hayatında da en az Şvayk kadar alık olan Haşek’in başından geçenler ve dile getirmek istedikleri olduğunu görüyoruz.
Bu kitabı özellikle edebiyatın gücünü hafife alan, tek gerçeğin ‘tarih bilimi’ olduğu konusunda değişmez, katı bir inadı olan bazı tarihçi arkadaşlarıma önermek istiyorum. Çünkü kitap boyunca, imparatorluğun artık çürümüş neyi varsa anlatılan şeyler, bilimsel makalelerle/kitaplarla yazılıp milyonlara okutulsa bile şu roman kadar hiçbir veri, o okuyucuların belleğinde, ruhunda etkin ve uzun süreli yer etmeyecektir. Demem o ki okur, bu kitapta neler denildiğini bir gün elbette unutacaktır ama kitap boyunca anlatılan, imparatorluğun çürümüşlüğünün kokusunu ilelebet duyacaktır.
Umarım Şvayk’ın bir gün şöyle uzun soluklu bir dizisi, filmi de çekilir de izleriz.
*
Çek yazar Arnošt Lustig’in aktardığına göre Amerikan yazar
Joseph Heller bir gün kendisine: Aslan Asker Şvayk’ı okumasaydım
Madde 22’yi yazamazdım,” demiştir.
*
Her ne kadar ben kitabı beğendiysem ve öneriyorsam da şunu da demek gerekir ki bu kitabı herkesin beğeneceğini, seveceğini de zannetmiyorum. Çünkü herkese hitap ettiğini iddia edemem. Özellikle erkek goygoyu ve asker muhabbetleri bolca dönüyor. Sayfa sayısının uzunluğu ve harcayacağınız zaman da göz önüne alınınca, eğer içeriğini çok ama çok merak etmediyseniz, okuyacak yeni bir şeyler aradığınız uzak bir gelecekte okuyabilirsiniz; acelesi yok. Kitabın puanı içinse 10 üzerinden 6-7-8’lerde gitti geldi diyebilirim, ‘bu kitabın hakkı şudur’ diyebileceğim net bir puan veremiyorum.