Bir kâbusun içine çekilmeye hazır mısınız?
RÜYA: Altı yaşında bir kız, geceleri rüyalarında kayıp kadınların ölümlerini görmeye başlar. Bu rüyaların gerçek olduğu anlaşıldığında yaşanan baskı ile tra...
“Nedense bana hiçbir şey doğru gibi gelmiyor doktor.” Tekrar kanepeye yerleşip arkasına yaslandı. “Neden kâbusumla ilgilenmediğinizi, neden neler yaşadığımı anlamaya çalışmadığınızı anlamıyorum.” “Az önce sen söyledin. Ben rüya terapisti değilim Lili. Beni ilgilendiren uyku uyumaya karşı direnmen. Bunun sana…” “Neden direndiğimi anlattım.” Bakışlarını kaçırmadan bir müddet sessizce terapistin yüzüne baktı. Üzerinden ayrılamayan bakışlarla kendisine karşı okunan meydana karşılık verdi. “Ben de sana kâbus görmenin olağan bir şey olduğunu söyledim. Sürekli buna odaklanırsan da görmeye devam edeceksin demektir. Kendine düşünecek başka şeyler bulmaya ne dersin? Eğer böyle yaparsan emin ol uykun ve rüyaların her gün biraz daha normale dönecektir.” Öne doğru eğildi. “Siz günlerdir ne yaptığımı sanıyorsunuz?” Az önce meydan okuyarak devleşen genç kız gitmiş yerine bu sefer kırılgan bir küçük kız gelmişti. Gözlerinden akan yaşların ardında üzüntüden ziyade çekimser bir hava vardı. “Korkuyor musun?” O susup bir şey söylemese de yanağından süzülen göz yaşları evet diyordu. Onu korkutanın sadece kâbus görmek olmadığını anlaması uzun sürmedi. “Kâbusunun gerçek olmasından mı korkuyorsun?.. Ama neden?” Tekrar ağlamaya başlayınca gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Kanepede yanında duran öğrencilere has büyüklükteki çantasından bir desteden fazla kâğıt çıkarıp terapiste uzattı. Terapist soran bakışlarla uzandı kâğıtlara. Okumaya başladığı anda içinden kızmaya başladı. “Yapma sen bunlarla mı zaman geçiriyorsun? Neden kâbusunun peşini bırakmadığını bunlar açıklıyor Lili.” “Sizden sadece okumanızı istiyorum. Beni daha iyi anlayacağınıza eminim.” Kol saatini kontrol etti. “Sanırım zamanımız doldu.” Ayağa kalkarken terapistin çaresizliğini anlamış olduğunu umdu. “Bir sonraki randevumuzu…” Terapistten daha kısa olsa da gözlerinin içine bakabiliyordu. “Okumayı bitirdikten sonra beni arayın.” Lili odadan çıkarken başını önüne eğmişti. Koridorda karşısına çıkacak insanların ağladığını fark etmelerini onu sorunlu bir danışan ya da genç kız olarak yaftalamalarını istemiyordu. Terapist kapanan kapının ardından bakarken onun için neler yapabileceğini düşündü. Sekreterinden bekleyen hasta olmadığı bilgisi işini kolaylaştırdı. Elinde kalan kâğıtları iç çekerek istemsizce serdi masaya. Bir kahve eşliğinde yazılanları daha ayrıntılı okumaya başladı. Yazılanların çoğu gördükleri rüyaların gerçek hayatta yaşandığını iddia eden insanların söylemleri üzerineydi. Rüya yorumları ve yorumcuları üzerine de bir araştırma yapmış olsa da çoğunluk birebir çıkanlar rüyaları anlatıyordu. Bilgisayarını açıp rüyalar hakkında biraz araştırma yapmaya başladı. En güvendiği sayfalardan birini tıklayıp önüne gelen küçük punto yazıları zorlanarak okudu. Hiçbiri kendisine yardımcı olmasa da rüyaların insanlar üzerindeki etkisini eskisinden daha iyi anlamıştı. İnsanları rahat uykuya yönlendirmekle işinin bitmediğini uyku sonrası yaşanacakların da kendi branşına dahil edilmesinin önemini anladı. Belki de şimdiye kadar buna ihtiyaç duymamıştı ama bundan sonrası için elinden geleni yapmalıydı. Teknolojinin ilerlemesinden ziyade çığ gibi büyüdüğü bu dönemde insanlar herhangi bir bölüme baş vurmadan önce internette araştırma yapıyordu. Hem de edinilen bilgilerin doğruluğunun teyit edilmesine bile gerek duymadan yazılan her şeyi kabullenebiliyorlardı. Lili de bunlardan biriydi. Kendisine danışmadan önce internette arayışa girmiş koşulsuz kabul ettiği doğrularla gelmişti ona. Son okuduğu sayfa onu bir sosyal medya hesabına yönlendiriyordu. Tıklayıp önüne gelen videoyu izlemeye başladı. Videodaki kadını hemen tanıdı. Seçkin bir üniversitedeki kariyerinden vaz geçip sosyal medya üzerinden araştırmalarını yayımlamayı tercih eden bu eski arkadaşını arayıp aramama konusunda kararsız kaldı. Kendisini tanıyacağından emin değildi ama daha önemlisi anlattıkları ne kadar akla yatkındı. Rüyalar ve ilahi mesajlar üzerinde daha çok konuşuyor, söyledikleri insanları rüyalarda mesaj aramaya yönlendiriyordu. En azından terapiste göre böyleydi. Bu her ne kadar şu anki yaşananlar için uygun olmayan bir görüşse de daha önceki anlattıkları insanların rüyalarından etkilenme seviyeleri ve bunun altında yatan nedenleri açıklamaya yönelikti. Bilimsel verilerden bahsetmesi ilgisini çekti. Çekimser kalsa da onu aradı. Lili için bir rüya terapistinden yardım alması gerekiyordu ki bu neden eski bir dost olmasındı. Ne telefona bu kadar çabuk cevap verilmesini ne de az önceki düşüncesinden utanmasını sağlayacak çabuklukta tanınmasını beklemiyordu. Hatta kadının samimi konuşmaları neredeyse sohbetin sadece arkadaş muhabbeti ile bitirilmesine onu ikna edecekti. “Evet videoların oldukça düşündürücü. İzlenme oranını hiç söylemeyeceğim bile. Sanırım buna değdi ne dersin?” “Konuyu ne zaman istifama getireceksin diye merak ediyordum. Bir üniversitede öğretim görevlisi olmak bana başı sessiz harflerle başlayan unvanlar dışında bir şey getirmedi. Sürekli araştırmalar yapıyorsun, derslere giriyorsun ama ne kim olduğun ne yaptığın araştırmaların ne de yayımların kimsenin umurunda. Sadece unvan kazanıyorsun anlıyor musun? Kimse için bir şey ifade etmeyen unvanlar. Ve tabii maaşa az da olsa yansıyan birkaç rakam artışı. Benim istediğim bu değil dediğim anda hiç düşünmedim bile. Şu an sosyal medya üzerinden daha özgür sunabiliyorum araştırmalarımı. Hem de daha çok insana ulaştırabiliyorum. Daha da önemlisi araştırma ve bulgularım önemseniyor.” Söylediklerinin çoğuna katılmasa da onun kararlarını sorgulama hakkını da kendinde bulamadı. “Kararına her zaman saygı duyduğumu biliyorsun…” Konuşmadan önceki gülüşü samimiydi. “Onaylamasan bile.” “Evet sanırım öyle.” “Neyse kapatalım istersen bu konuyu. Hem beni bunları konuşmak veya sadece hatırımı sormak için aramadığını biliyorum. En azından konuşmanın başından beri ses tonun öyle diyor.” Kariyer insanın giysisi gibiydi. Ne kadar uzun süre üzerinizde taşısanız da içinize işlemiyor sizi kişiliğinizden uzaklaştıramıyordu. “Bu kadar açık mı ettim. Ayıp olmadı değil mi?” “Bence artık konuya gir.” “Peki, seninle bir danışanımın durumu hakkında konuşmak istiyorum. Yaklaşık bir aydır kâbus görüyor ve kâbuslarından çok etkilenmişe benziyor. Korkuları o kadar büyümüş ki artık uyumaktan kaçınıyor. Kendini fazlasıyla kaptırmış yani…” “Gördüğü kâbusu anlattı mı sana?” “Evet. Bir kuyu ve kuyuda boğulan kadın gördüğünü söyledi. Şey, bak beni ne gördüğü değil gördüklerine fazlasıyla inanıyor olması rahatsız ediyor. Ben aslında…” Kadının iç çektiği ve de bunu sitem edercesine yaptığı ahizenin ardından bile belliydi. “Neden?” “Neden mi?” “Evet, neden ne gördüğü seni ilgilendirmiyor? Dur tahmin edeyim çünkü sen uyku terapistisin ve danışanlarının mışıl mışıl uykusu dışındakiler alanın dışında kalıyor. Uykusuzluk nedenleri…” “Dur bir dakika böyle söyleyince kulağa çok acımasızca geliyor. Ben hiç…” “Eminim öyledir. Bunu karşı tarafın yerine kendini koyarak da söyleyebilir misin? Ne oldu senin empati anlayışına?” “İyi ama eğer ben de onun gördükleri üzerine yoğunlaşırsam bunun ona vereceği zararı hesaplamıyor gibisin.” Kadın konuşurken soluk sesleri artmaya başlamıştı. Konuşurken hareket hâlinde olduğunu anlayabiliyordunuz. “Zarar mı? Rüyalarını anlatmasının ve buna inanmasının zararlı olacağını mı düşünüyorsun?” “Şimdiden ona zarar verdiğini görebiliyorum. Çok bitkin. Derslerini de aksatıyor. İşin aslı senin rüyalarından etkilenen insanların gerçek yaşamındaki yaşadıkları kopmalarla ilgili videolarını izledikten sonra aradım. Bizim durumumuza uygun gibi geldi.” “Evet, bununla ilgili araştırmalarım var. Videolar anlatımlarımın tamamını içermiyor ya da sardırarak izledin hangisi bilemiyorum ama kâbusun ne olduğunu bilmeden ona yardım edemezsin. Rüyalarındaki obje ve imgelere yoğunlaşıp gerçek hayatındaki anlamlarını bulman gerek. Gerçek korkularını ancak böyle bulabilirsin. Ki bu da seni rüyalarını dinleyip anlamak zorunda bırakacaktır.” Son cümlesindeki ses tonu çok keskindi. “Haklısın belki ama benim niyetim rüyalarının gerçek hayatındaki yansımalarını ya da rüyalarının anlamını çözmek değil. Korkuları ile de yüzleşme…” düşüncelerinde sonsuzluğa uzanır gibi bir bölünme hissetti. “Bilemiyorum ama hayır ben. Ben onu rüyaların gerçek hayatla bağlantısı olmadığına ve bilinç altımızın bizi özellikle gece ele geçirdiğine ve dışa vurumunun bazen ağır olduğuna ikna etmek istiyorum. Evet anlatmak istediğim bu. Rüya rüyadır, kâbus kâbustur. Uyanınca biter. Tüm hayatını buna göre…” “Bir dakika dur istersen. Danışanını kâbusunun gerçek olmadığına inandırmak istiyorsun değil mi?” “Evet.” “Sen buna koşulsuz inanmış olabilirsin ama yine benim söylediğim yoldan gitmen gerek. Önce rüyalarını dinleyecek, onları biz anlamlandırırken sen anlamsızlaştıracaksın. İkisi de aynı kapıya çıkıyor...” Rüyalar ve anlamları üzerine kurduğu cümleler ardı ardına sıralanırken bazılarını kaçırmıştı. Konuşma ise onu aydınlatmaktan ziyade çelişkiye doğru sürüklüyordu. Pes eder gibi sordu. “Peki, ne yapmamı öneriyorsun?” “Yanılmıyorsam uyku seansların vardı senin. Birçok kişi de olumlu sonuç almıştın. Danışanında da denemeyi düşün derim. Gördüklerini kendin de dinle sonra ne yapacağına karar ver.” O seansları bırakalı yıllar olduğunu söylemedi. “Uyku seansları için uygun biri değil.” “Fikrini değiştirir mi bilmiyorum ama sana bazı videolar göndereceğim. Onları baştan sona” Yine bastırarak konuşmuştu. “Dikkatlice izlemeni isterim. Rüyalar hakkındaki görüşünü biraz esnetmen gerek bence. Bazı rüyalar ilahi mesajlar taşıyor olabilir. Bunu da bir kenara koyup yine kendi düşüncende sabit kalabilirsin. E-posta adresinin değişmediğini varsayıyorum. Bu arada bu videolar hiçbir sosyal medyada yayımlanmadı. Her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum.” Duymak istediklerini duyamadan, bir çocuk gibi tembihlenerek konuşmanın sonlamasını istemiyordu.. “İnançlı olduğunu bilmiyordum.” Kısa bir gülümseme sesi ile başladı. “Konu benim inancım değil. Ama merak ediyorsan söyleyeyim. İlahi mesajları rüyalarla sınırlandırmayacak kadar inançlıyım. Mesajın kime geldiğini bazen bilemiyorsun. Belki de sen inanmaktan korkuyorsundur?” Attığı her ok kendisine döner gibiydi. “Sanırım taşlanıyorum.” “Yaşlanıyorsun demek daha doğru. Yenilikler seni heyecanlandırırdı. Her zaman çok yönlü bakıp daha objektif araştırmalar yapardın. Ne zaman hep ben ve benim görüşlerim demeye başladın?” Söylenenlerdeki haklılık oranını düşününce çoğunun doğruluğundan rahatsız oldu. Artık danışanlarının çoğunu bıkkınlıkla dinliyor sadece zamanı doldurmak için uğraşıyordu. Burnundan uzun bir nefes alıp ağzından yavaş yavaş bıraktı. “İşe kendinle başla diyorsun.” “Sanırım bu sonuç çıkıyor. Rüyalar hakkındaki görüşlerini tarafsız tut. Danışanını dinle. Gerekirse rüyalarının üzerine git ve ona rüyalarının sadece bir rüya olduğunu kanıtla. Ya da…” “Ya da?” “Sonucu ne olur bilemiyorum. Merak etmiyorum desem yalan olur.” Telefonun ardındaki sesler artmıştı. “Sana daha fazla yardım etmek isterdim ama seminer için yurt dışına çıkmam gerek. Döndüğümde hâlâ yardıma ihtiyacın olursa ara.” Elindeki kocaman bir sıfırla kanepeye doğru ilerledi. Kendisine “Sıfır değil eksilerdeyim.” derken başını elleri arasında sıkıyordu. Tavanı seyrederken neler yapması gerektiğini sıralıyordu. Arkadaşının az da olsa haklılık payı vardı ki en haklı olduğu nokta danışanını dinlemesi gerektiğiydi. Masasının üzerindeki kâğıtları toplarken sekreterini aradı. “En son danışanımız.” Neden ona ismiyle hitap etmeyi bırakmıştı. Belki de kendisini bile sorgulatacak bir vaka ile gelmesi bunda etkiliydi. “Lili. Onunla iletişime geçip bir hafta sonrası için bir randevu ayarla.” Sekreteri bilgisayar tuşlarına basarken hımlamaları geliyordu. “Başka danışan yoksa çıkabilirsin. Ben de çıkacağım. Bir de…” “Evet…” Acele davranıp davranmadığını yokladı. “Şu uyku seansları için hazırladığımız…” yine acele karar veriyor olabilirdi “ Ya da şimdilik kalsın.”