Öykü Denemeleri
öyküye dönüşmek için birbirini kovalayan kelimelerin yolculuğu... ...
1. Bölüm

ben de bir rengim

122 Okuyucu
6 Beğeni
0 Yorum
Ben de Bir Rengim

Herkesin göğsünde uyuttuğu bir kitabı vardır. Gözlerini kapatıp kollarına sardığı, sayfaları arasında yol aldığı, bir sevgili gibi içinde sakladığı... Gecenin sessizliğinde kaybolup giderken en sevdiği tekli koltuğundan ayaklarını bir göle bırakır gibi sarkıtmış, geçen yıl maviye boyama kararı aldığı duvara bir dağa yaslanır gibi sırtını dayamıştı. Sokak lambasının turuncu ışığının odaya kattığı sıcaklıkla koltuk örtüsüne sarınarak kitabını okuyordu. Şiir, kuyruğunu onu okşaması için sallayıp gözlerinin içine bakıyor, kitaplarına duyduğu ilgiden daha fazlasını kendi için bekliyordu. “Bir kızım olsaydı eğer ona kedime seslendiğim ismi koymayı ne çok isterdim” dedi kendi kendine. Doğduğunda ona ninniler söyleyecek, parmaklarını yanaklarında gezdirecekti. Kokusunu içine çekerken uyanana kadar onu seyredecekti.

Duyduğu mırıltı sesiyle, bir elini kitaba ayraç olarak kullanırken diğer elini Şiir’in gövdesini okşamak için hazırlanmıştı ki kapının zili çaldı. Saat gecenin ikisiydi. Bu saatte gelen kim olabilirdi. Telaşla ayaklarını gölden çekip, hızlı adımlarla ışıkları yakmadan kapıya yöneldi. İşaret parmağını dudaklarına götürüp, dişlerini sıkarken Şiir’e sessiz olmasını gözleriyle emretti. Onu anladığından emindi. Kapı dürbününden gelenin kim olduğunu tek gözüyle süzdü. Apartman ışığının sönmesi içinin ürpermesine sebep oldu. Kalbinin çıkardığı ses, karanlığın aklını başından alabilecek gürültüdeydi. Belli bir süre sessizliği dinledi. Hangisinin sesi daha güçlüydü karar veremiyordu.

Parmak uçlarına basarak odaya geri dönerken koridorun ışığını yaktı, etrafa bakındıktan sonra mutfağa geçti. Masanın üzerinde duran ilaçlar midesine inmeyi bekliyordu. En son gittiği psikiyatri doktoru , ilacını mutlaka saati saatine içmesi için onu tembihlemişti. Kilo aldırdıklarını bahane edip içmek istemese de bunları içmeye mecbur olduğunu her muayenesinde tekrar ediyordu. Oysa beyaz ilaçları değil renkli ilaçları seviyordu. Renksiz olan her şey sinirine dokunuyordu. Mavi olsaydı aksatmaz, bayıla bayıla içerdi. Üstelik en sevdiği rengin mavi olduğunu söylemişti doktoruna. Neden kimse onu anlamıyordu? Bazen bütün renkleri toplayıp gitmek istiyordu bu hayattan. Bütün renkleri...
“Ben de bir rengim” dedi dudaklarından damlayan suyu silerken.
................
Hangi ara uyumuştu. Saat kaçtı, ne izliyordu, televizyon da açık kalmıştı. Hiç biri yoktu hafızasında. Hatırlamıyordu. Telefonun alarmı, gece yarısı sokak kedisinin devirdiği boş bir teneke kutusu gibi çığlık atarcasına çalıyordu. Gözlerini ovalarken uyarı veren ekranı tek parmağıyla yukarıya kaydırdı. Saat tam yedi buçuktu. Üzerinde dünden kalma bir hüzünle yüzünü yıkamak için banyoya girdi. Göz altlarına bulaşan rimelin ona ne kadar çok yakıştığını fısıldadı ayna. Gülümsedi.
‎Ve yine aynı sahne; sabah olunca kahvaltı faslı. Çayın suyunu koydu, yumurtaları haşladı, ekmekleri kızarttı. "Bugün bir değişiklik yapıp Sezen'i arasam mı, işi var mıdır acaba?" diye geçirdi içinden.
‎Daha fazla düşünmeden eline aldı telefonu.
‎- Alo, Sezen.
‎- .........
‎- İyiyim sen nasılsın? Müsaitsen bana gelir misin? Canım sıkkın. Anlatacaklarım var sana.
‎- .....................................
‎- Hayır, hayır. Konu Ahmet Hamdi değil.
‎- .............................
‎- Çok gecikme lütfen.

‎Sezen de olmasa kiminle paylaşırdı dertlerini. Onu dinleyen, anlayan, omuzunda ağlayıp içini döktüğü tek kişiydi.

‎Çayın kokusu mutfaktan taşıp, salona ulaşıyordu. Kahvaltı masasını hazırlarken Şiir ayağına dolandı. Kahve köpüğü rengi tüyleri, misket gözleriyle tıpkı oyuncak bir kediyi andırıyordu. Beklediği ilgiyi göremeyince koridora uzanıp, yalanıp durdu. Biraz sonra her şey hazırdı. Çayları doldurdu, müziği açtı, balkondan esen rüzgar saçlarına dokunurken gözlerini kapayıp Sezen'i dinledi. Epeyce dinledi. Sezen’in ne çok anlatacakları varmış meğer. Bitirdi başa sardı, tekrar ve tekrar...
‎Burnunu çekerken "yine sen anlattın ben dinledim" dedi.
‎Saatine baktı. İlaçlarına uzanıp, dün akşamki ilacını içmediğini fark etti. Müziği durdurdu ansızın.

‎Demini almış çayıyla birlikte balkona çıktı. Temiz havayı içine doyasıya çekti. Mutfağın dağınıklığı, banyonun kirli çamaşırlarla dolu sepeti, çöpler, yerler... Görende bu evde üç aile mi yaşıyor der. Umurunda değildi hiç biri. Balkon sandalyesine bıraktığı Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur adlı kitabına göz kırptı. Çayını dudaklarına değen tozlarına ulaşana kadar içti. Her şeyi dibine kadar yaşamalıydı. Dipteydi. İyi olan şu ki bunun bilincindeydi.


‎Saatine baktı, gecikiyordu. Makyajını çarçabuk tamamlayıp evden çıktı. Asansör kapısı açılır açılmaz Sibel hanım yolunu kesti.
‎“ Günaydın Deniz hanım, nasılsınız? İşe gidiyorsunuz sanırım. “
‎“ Evet Sibel hanım, günaydın. Geç kalıyorum hatta. “
‎“ Vaktinizi fazla almayacağım. Kızım için sizin şirkette bir iş bakabileceğinizi söylemiştiniz, onun için rahatsız ettim. “
‎“ Haklısın. Unutmuşum. Bu aralar çok dalgınım. Keşke daha önce hatırlatsaydın. “
‎“ İki gündür kapınıza gelip zilinize bastım ama açan olmadı. Hafta sonu rahatsız edilmek istemediğinizi düşündüm. Umarım iyisinizdir. “
‎“ Öyle mi?”
‎Unutkanlığıyla umursamazlığının yarıştığı bir dönemdeydi. "Hangi ara geldi Sibel hanım kapıma? Neden hiç bir şey hatırlamıyorum."

‎“Bugün çok güzelsiniz, iyi görünüyorsunuz Deniz hanım” derken kızının cv sini tutuşturdu eline.
‎“Teşekkür ederim Sibel hanım, mutlaka ilgileneceğim. Merak etmeyin.“
‎“Ne zaman yardıma ihtiyacımız olsa destek oldunuz. Hakkınızı asla ödeyemem, işiniz rast gelsin Deniz hanım.“
‎“Lafı mı olur, iyi günler. Sağlıcakla kalın.“

‎Bir elinde cv, diğer eliyle çantasını yoklayıp arabanın anahtarını bulmaya çalışıyordu. Bir daha böyle büyük bir çanta almayacağına dair kendine kızıyordu. Söylenirken nihayet anahtara dokundu parmak uçları. Anahtarı elime alıp, başını kaldırdığında arabanın ön kaputunda koca bir demet lilyumla göz göze geldi. Sağa sola baktı şaşkınlıkla, kimsecikler yoktu. Kalbi, küçük bir kız çocuğunun en sevdiği oyuncağa kavuşma anı kadar hızla çarpmaya başladı. Beyaz bir ataşla çiçeğe tutuşturulan sarı not kâğıdında şunlar yazıyordu. “Seni bu kadar üzdüğüm için özür dilerim. Lütfen kendimi affettirmem için bana bir şans daha ver. Her şeyi düzeltebilirim. “

‎Yüzüne oturan tebessümü aynaya bakmadan görebiliyordu. Kucağına sığmayan buketin kapısını açtı. “Buyurun lilyum hanım.” Bir bebeği beşiğine yatırır gibi nazikçe yan koltuğa yerleştirdi. Bütün mahalleyi saran lilyum kokusu caddeye yayılıyor, kış mevsimini bir bahara dönüştürüyordu. Yol boyunca önünde sıra dağlar gibi özenle dizilmiş çam ağaçları bir ressamın tablosunu andırıyordu. Bütün gün bu yolu takip edebilirdi. Az sonra başlayacak olan yağmur, toplantıya yetişmesi konusunda bir uyarı gibiydi. Peş peşe gelen mesaj ve maillere göz atmak için daha da gaza basıp şirkete vardı. Gelen bildirimler ekranını doldurmuştu;
‎“Bu akşam kimse plan yapmasın, kutlama için mekan ayarlandı.”
“Deniz hanım nerde kaldınız?”
‎“Ezgi Tan sizi takibe aldı”
“Tiyatro biletinizi ayarladım Deniz hanım “
‎“Bin bir çiçek: Lilyum adrese teslim edildi “

‎Yeni yıla bir kaç gün kala bütün ofis yılbaşına özel süslenmişti. Çekilişler, objeler, el işi tasarımlar her şey hazır görünüyordu. Yılbaşının büyüsü herkesin etkisi altına almaya başlamıştı. Öncesinde tüm çalışanlar için hediyeler konusunda asistanıyla uzun bir görüşme yaptı. Kim neyi sever, ihtiyacı olan bir şey var mı? En sevdiği renk nedir? Kısa bir tatil, ekstra izin günü gibi çeşitli seçenekler ekledi çekilişlere. Sevgili asistanı Nur hanımı eksikleri tamamlaması için organize etti. Kendi masasına geçip onların heyecanını izlemek gerçekten de keyif vericiydi. Biraz sonra kahve tepsisi elinde odaya girdi Mehmet efendi.

‎- Çok dakiksin Mehmet efendi.
‎- Şirkete adımınızı atar atmaz ocağa koyuyorum cezveyi. Öyle makinede yapmıyorum Deniz hanım. Makinede pişen kahvenin tadı yavan geliyor. Cezvede pişen öyle mi? Bakır cezvede yavaş yavaş kısık ateşle birlikte pişen kahvenin tadı daha güzel, köpüğü daha bol, içilmesi daha keyifli olur.
‎- Harikasın. Ellerine sağlık. Var mı benden bir isteğin.
‎- Canınızın sağlığı Deniz hanım... Afiyet olsun. Kolay gelsin size.
‎- Sana da Mehmet efendi... Sana da kolay gelsin.


Devamı var...
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
@emineyzaman
Kitapla
6a
Hayat keşke hep aynı baksa, elleri aynı koksa saçlara bulaşan rüzgar hep aynı yönden esse . Keşke .... ömrün merdivenlerini çıkarken mecburiyetler iz bırakır aslında ...
Gerçek bir hikayeden kaçmış cümleler zamanla kitaba dönüşür bence . Hayırlı olsun ,yolun açık olsun diyelim o halde bizde .bakalım daha neler olacak ;)
1