






Sabahları çok erken kalkıyorduk. Hoşgörüyle bakıyordum diz çöküp dua eden yaşlı adama. Şehirde yetiştiği hâlde, bu yaşta köylü hayatı sürüyordu. Dünyada yapayalnız olduğunu, artık kimseden yardım beklememesi gerektiğini bilmiyordu. Oysa hepimiz yalnız olduğumuzu, Gavrila’ların, Mitka’ların ve öteki dostların, yaşantımızdan gelip geçtiğini bilmeli, anlamalıydık. İnsanlar anlaşamadıklarına göre, dilsizliğin de önemi yoktu. Birbiriyle takışır, birbirlerinden hoşlanır, öpüşür ya da tepişirdi. Ama herkes yine kendisini düşünürdü. Çocuklarımız, anılarımız, duygularımız; sazdan perdelerin, ırmağı kıyıdan ayırdığı gibi birbirimizden uzak tutuyordu. Dikkati çekecek kadar yüksek ama göğe erişmeyecek kadar alçak karlı dağ tepeleri gibi, aşılmaz vadilerin ötesinden birbirimize bakıyorduk.









@eraymert38